2 EKİM 1992'DE ABD 2 GÜDÜMLÜ FÜZE YOLLAYARAK 5 TÜRK ASKERİNİ ŞEHİT ETTİ VE 22 TANESİNİ YARALADI! ABD'NİN TÜRKİYE YOLLADIĞI BU MESAJIN İÇERİĞİ NEYDİ?
12 ŞUBAT 2025'TE BEŞİKTAŞ-M GEMİSİ DÖRTBUÇUK MİLYAR DOLAR HARCANARAK YARATILAN ABD UÇAK GEMİSİNE ÇARPARAK HAFİF HASAR VERDİ!
1
Padişah 2. Abdülhamid :"Kullarım arasında en geri kalmış olanlar Müslümanlardır. Okuma yazma bilmezler. Çünkü bu yazı çok zordur. Dokuz yılda öğrenilir."
2
Yaşar Kemal: "Mustafa Kemal, kendine dönüşü bir yöntem olarak almış. Mustafa Kemal gelmeseydi, Yunus Emre’yi çok zor keşfederdik. Karacaoğlan’ı, Köroğlu’su güme giderdi. İstanbul’la sınırlı taklit kültür, halkı etkileyememişti. Oysa şimdi durum değişti. Artık tüketici kültürü söz konusu. Radyoyu, televizyonu halka satmak zorunda. Ellerinde büyük güç var. Sinemanın, televizyonun gücü, dehşet bir güç. Buna karşı ulusal kültürleri savunmak kolay olmuyor. Türkiye’yi yönetenlerin çoğu da, kimi bilerek, kimi bilmeyerek onların yanında.
Batı kültürünü özümsemek başka, batı kültürünün maymunu olmak başka. Biz, iki yüz yıldır batıya öykünüyoruz. Bunun için de yaratamıyoruz. Mustafa Kemal çağında kendimize, kültürümüze bir dönüş başladı. Biz o çağda büyük bir kültür tortusuna sahip olduğumuzu anladık. Kendi halk değerlerimize kavuştuk.
Millet olarak ne zaman bağımsız olmuşsak, dikkat edelim, o zaman yaratıcı olmuşuzdur. Bir Nâzım Hikmet’i yaratan, Mustafa Kemal çağının bağımsızlığı, kendine dönüşüdür. Ve hâlâ yaratıcı gücümüz azıcık da olsa sürüp gidiyorsa Mustafa Kemal çağının bağımsızlık düşüncesinden dolayıdır.’
Mustafa Kemal Paşa, aşağılanmış bir insanlığın bağışlamaz öfkesidir. Bugünlerde ulusumuzu demokrasiye, insan haklarına layık görmeyenleri de bağışlamayacaktır. Ulusal onuru kırılmış bir ulusun, kendini korumak için yapamayacağı şek yoktur.
Ben diyorum ki, korkulmasın, dünyanın hiçbir yerinde, durum ne kadar umutsuz olursa olsun, ilericiler öyle uzun zaman gericilere yenik kalmazlar. Mustafa Kemal ortaya çıktığı zaman, durum umutsuzun umutsuzuydu, yenildi mi? İnsan, umutlu olsun diye bundan sağlam, bundan güzel örnek mi olur?
Gericiler ne kadar birleşirlerse birleşsinler, karşılarındaki ilericiler daha güçlenecektir.
Bugünkü, bu gelip geçici duruma bakıp umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok."
3
Fatih Sultan Mehmet 29 Mayıs 1453'te Pazar günü İstanbul'u fethetmişti...Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 29 Mayıs 2013'te fethin 560. yıldönümünde Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün adını ilk defa açıkladı: Yavuz Sultan Selim...
Alan Mikhail "God's Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World-Tanrı’nın Gölgesi Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi" adlı kitabında (Türkiye'deki Yayınevi: Epsilon) Doğu Anadoluda İlkbahar 1514'te 40.000 Alevinin öldürüldüğünü de anlatıyor...
Güncel soruysa şu: 8 Aralık 2024 sonrasında Suriye'deki iki milyondan fazla Alevinin can güvenliği var mı? Alevilerin Suriye nüfusundaki oranıysa yüzde 10 ila 13...
4
"God's Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World-Tanrı’nın Gölgesi Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi"
Dünya tarihi alanındaki çalışmalarda uzun süredir ihmal edilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılda gücünün zirvesinde bir jeopolitik güç ve çoğulcu yönetimin merkeziydi.
Osmanlılar, askeri hâkimiyetleri ve ticaret yolları üzerindeki tekelleri ile Avrupalıları Akdeniz’den uzaklaştırıp yeni dünyaya gitmeye zorlayarak daha fazla toprağa ve tüm dünya güçlerinden daha fazla nüfusa sahip oldular. Modern dünyanın yükselişindeki etkisine ve merkeziliğine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu'nun görkemli tarihi yüzyıllar içinde çarpıtıldı, yanlış yansıtıldı ve özellikle Batı’da görmezden gelinip bastırıldı. Tanrı’nın Gölgesi ile Alan Mikhail, Osmanlı’nın bir döneminin hayati öneme sahip yeni bir anlatısını sunuyor ve Osmanlı’nın fetih hikâyesini Sultan Selim’in hayatı üzerinden taptaze bir tarihi bakışla anlatıyor.
Bir cariye olan annesiyle padişah babasının sekiz oğlundan dördüncüsü olan Selim’in tahtı devralışı bugün hâlâ tartışma konusudur. Güçlü, katı karakteri ve askeri cesaretinin yanı sıra annesi Gülbahar’ın da rehberliğiyle tahta geçen Selim, büyük bir hırsla Osmanlı’nın topraklarını üç katına çıkararak yeni bir idari yapı inşa etti ve imparatorluğun yükselişinde istikrarın simgesi oldu. Mikhail’in orijinal haritalar ve çarpıcı çizimler eşliğindeki ezber bozan metni, Selim’in hayatını olağanüstü akıcı ve ustalıklı bir üslupla aktarırken İslam tarihi hakkındaki önyargıları da yıllardan beri egemen olan “Batı'nın yükselişi” teorileriyle birlikte altüst ediyor. Kristof Kolomb’un Amerika’ya yaptığı yolculukları Müslümanları katletmeye yönelik beceriksizce girişimler olarak hikâye edişini, Osmanlı’da kölelerin toplumun seçkinleri hâline gelişini, Hıristiyan devletlerin köle ticaretinde dünyaya saldığı vahşeti aktarırken, Selim’in Osmanlı’sının dünya tarihindeki önemine dair bakışımızı tazeliyor.
Tanrı’nın Gölgesi, bir tarih kitabını o savaş meydanında, o sarayda, o otağın içinde, o gemide, o haremde, o limanda, o sofradaymış gibi hissederek okumak isteyenler için...
5
2 EKİM 1992'DE ABD 2 GÜDÜMLÜ FÜZE YOLLAYARAK 5 TÜRK ASKERİNİ ŞEHİT ETTİ VE 22 TANESİNİ YARALADI! ABD'NİN TÜRKİYE YOLLADIĞI BU MESAJIN İÇERİĞİ NEYDİ?
12 ŞUBAT 2025'TE BEŞİKTAŞ-M GEMİSİ DÖRTBUÇUK MİLYAR DOLAR HARCANARAK YARATILAN ABD UÇAK GEMİSİNE ÇARPARAK HAFİF HASAR VERDİ!
2003 yılında inşa edilmiş, Panama bayrağı taşıyan ticaret-ticari yük taşıma gemisi Beşiktaş-M'nin Mısır’ın Port Said kenti yakınlarında 12 Şubat 2025 Çarşamba akşamı yerel saatle 23:46'da çarptığı ABD donanmasına ait dörtbuçuk milyar dolar maliyetli nükleer enerjili, 33. ABD başkanının (1884-1972) adını taşıyan, 90 uçak ya da helikopter taşıyan, uçak gemisi USS Harry S. Truman, Yunanistan'da tamir ediliyor...
İsrail'i koruma göreviyle Doğu Akdenizde bulunan USS Harry S. Truman savaş gemisi, onarım için Yunanistan'ın Suda Körfezi'ndeki bir ABD deniz üssüne demirledi...ABD açıklamasında, hasar gören alanlar arasında "iki depolama odasının dış duvarı ve bir bakım alanı, bir hat elleçleme alanı, kıç güverte ve depolama alanlarından birinin üzerindeki platformun" yer aldığını belirtildi...Meydana gelen çarpışmanın ardından ticaret gemisinde de hasar meydana geldi, ancak her iki gemide de yaralanan olmadı...
2 Ekim 1992'de 70 ila 90 uçak ya da helikopter taşıyabilen ABD uçak gemisi USS Saratoga (CV-60) Kıbrıs Barış Harekatı'na katılan Türk savaş gemisi Muavenet'e 2 adet Sea Sparrow güdümlü füzesi fırlattı...
TCG Muavenet’in genç komutanı Yarbay Levent Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Telsiz Astsubay Çavuş Serkan Aktepe, İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak şehit oldu, 22 asker de yaralandı.
Bunun kaza olduğuna inanan yok! ABD bunu neden yapmış olabilir?
Birinci tez, Türkiye’nin terörle mücadelesi ile ilgili.
Gözlemciler TCG Muavenet’in 2 Ekim’de vurulduğuna, 12 Ekim’de ise Orgeneral Eşref Bitlis komutasında Irak’ın kuzeyindeki PKK terör hedeflerine karşı sınır ötesi harekât başlatıldığına dikkat çekiyor.
İkinci tez, Güneydoğu’da görev yapan ABD helikopterinin, Türk makamların defalarca uyarmasına rağmen PKK’lı teröristlere yardım atması ve yardım atan helikopterlerden birinin düşürülmesi (Bu olaya ilişkin hiçbir belge veya resmi bir açıklama basına yansımadı). ABD’nin TCG Muavenet ile misillemede bulunduğu üzerinde duruluyor.
Üçüncü tez de, Türkiye’nin o dönemde ABD’den gelişmiş savaş gemisi almak istediği, ABD’nin ise elindeki Knox tipi hantal gemileri Ankara’ya satmaya çalıştığı, bunun üzerine Türkiye’nin gemi alımı için Almanya’ya yöneldiği yolundaki haberlere dayanıyor.
6
ABD ÇOK DEĞİŞİK ÇOK FARKLI ETNİK KİMLİKTEKİ İNSANLARI TEK BİR ULUS ÇATISI ALTINDA BİRLEŞTİRME KONUSUNDA BAŞARILI BİR ÖRNEK. NEDEN BİZDE BAŞARAMAYALIM?
ABD vatandaşı 1993 doğumlu ünlü film yıldızı Patrick Schwarzenegger'in atalarına bakalım...Soyağacının anne tarafına bakalım öncelikle...Bir milyon İrlandalıyı öldüren 1845-1852 İrlanda açlık, kıtlık faciasından etkilenerek ABD'ne kaçmış Katoliklerden, ABD'ne Başkan veren (John ; 1917-1963) Kennedy ailesinden...Kennedy ailesi ABD'ne sadece Başkan vermemiş...Londra büyükelçisi (Joseph; 1888-1969), adalet bakanı (Robert; 1925-1968), sağlık bakanı da (Robert Kennedy Junior; 1954'lü) vermiş...
Patrick'in baba soyağacı: Dedesi Gustav (1907-1972) Katolik Adolf Hitler'in Avusturyadaki Katolik cellatlarından biri...Dede fanatik Adolf Hitler (Hitler de Avusturya doğumluydu) hayranıydı ve epey Yahudi öldürmekle ünlü! Patrick'in babası California eski Valisi Arnold (1947'li)...
7
Akademisyen yazar Erik Jan Zürcher “Ölüm ile Firar arasında / Osmanlı Askerinin 1. Dünya Savaşı deneyimi” başlıklı makalesinin bir yerinde şunları yazmıştır:
Son 25 yıllık süreçte, 1. Dünya Savaşı araştırmalarının geniş ve verimli alanında savaş tarihine belirli bir yaklaşım; Martin Middlebrooks’un ünlü “The First Day on the Somme” (1971) adlı çalışmasıyla John Terraine’in çeşitli çalışmalarıyla özetlenebilecek yaklaşım popüler hale gelmiştir. Savaş deneyimine odaklanmak için savaşın sosyal tarihinin yazılması girişiminde 1. Dünya Savaşı’na “aşağıdakilerin” deneyimleri incelenerek yaklaşılır. Siperlerde hizmet vermiş, ambulansları kullanmış ve fabrikalarda mermi üretmiş insanların bakışına öncelik veren bir yaklaşımdır bu…
Tarihin bu tarzda yazımı için Avrupa’da mektuplar, günlükler, hikayeler, şiirler, tablolar, otobiyografiler (anılar) ve sözlü tarih gibi bol miktarda materyal mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tamamen farklı bir durum söz konusudur ve basit bir sebebi vardır. Osmanlı ordusunda görevli askerlerin çok büyük çoğunluğu okur yazar değildi.(…)
Birliklerde bazen onbaşı veya çavuşlar resmi yazıcı işlevi görüyor; kendilerine dikte edilen mektupları yazıyorlardı. Ancak köylerden cepheye yeni gelenlere haberlerin sözlü olarak verilmesi daha yaygındı. Aynı şekilde taburcu edilen veya tedavisi süren askerler de mesajları aynı şekilde alıyordu. Bütün bunların anlamı, Osmanlı askerlerinin geriye günlük veya mektup gibi yazılı belge bırakmamış olmasıdır. Ayrıca resim yapmanın Sünni İslam tarafından hoşgörülmemesi nedeniyle elimizde herhangi bir çizim de yoktur. Türkiye’de sözlü tarih yaygın olmakla birlikte son üç dört yıllık dönemde daha çok yazılı belge, 1. Dünya Savaşı araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Osmanlı askerinin hayatta kalmaya çalıştığı koşulları anlatan birkaç kaynak vardır ama tek istisna dışında hepsi tipik “tepeden aşağıya” tarzında dökümanlardır. Dolayısıyla savaşı yüksek rütbeli subayların bakış açısından anlatırlar.
Ali İhsan Paşa, Cemal Paşa, Ahmet İzzet Paşa (Furgaç), Selahaddin Adil Paşa, Halil Paşa (Kut), Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Kazım Karabekir Paşa gibi Osmanlı subayları ile Liman von Sanders, Kress von Kressenstein, Kannengiesser, von Gleich, Guhr, Guse, von Seeckt gibi Alman subayların, hatta Pomiankowski gibi Avusturyalıların yazdığı hatıralar ve otobiyografiler de mevcuttur.
Önemli bir kaynak da, Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet veren ve sayıları 18 bin ile 20 bin arasında olduğu tahmin edilen Alman askeri misyonu üyelerinden oluşan Asya Gazileri Derneği’nin yayınladığı bültenlerdir. Ayrıca aynı derneğin yayınladığı “Kafkaslarla Sina Çölü Arasında” adlı yıllıklar da bir başka kaynaktır.
Alman – Osmanlı ittifakının karmaşık yapısı bugüne kadar geniş olarak araştırılmıştır ama bu çalışmalar temelde diplomatik olup doğası gereği çok fazla askeri içerikli değildir. Osmanlı’nın savaşta gösterdiği çabalarla ilgili olarak, Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Savaş Tarihi ve Stratejik Araştırmalar Başkanlığı tarafından yayınlanan geniş kapsamlı resmi tarih vardır. Ancak belirli çarpışmalara ve cephelere ağırlık verilmiş olması nedeniyle bölgesel tarih niteliğinde olup 1. Dünya Savaşı’nın genelini vermekten uzaktır. Türkiye’de bu alanda gösterilen çabaların daha çok 1919 ile 1922 arasındaki İşgal ordularının Türkiye’den sökülüp atılmasına odaklandığı görülür. 1. Dünya Savaşı’na ise İstanbul’da iki savaş arası dönemde yayınlanan Askeri Mecmua isimli yayının tarih bölümlerinde bir miktar yer verilmiştir. 1955 yılına kadar Türkçe dilinde 131 yayın çıkmıştır. Bu miktar ise, aynı dönemde İngilizce, Fransızca ve Almanca yayınlanan yayınların sadece binde ikisine denk gelir.
Avrupa dillerinde Osmanlı savaşının tek detaylı tarihi, Maurice Larcher’in “La guerre turque dans la guerre mondiale” (Paris, 1926) adlı kitabında yer alır. Savaşın ekonomik ve sosyal tarihi için Ahmet Emin Yalman’ın “Dünya Savaşı’nda Türkiye” (Yale, 1930) adlı kitabı öncelikli ve vazgeçilmez bir kaynaktır.
Türk Genelkurmayı arşivleri yabancılara (ve aynı zamanda birçok Türk araştırmacısına) tamamen kapalıdır. Yabancı arşivler arasında Freiburg’daki Alman askeri arşivleri (Bundesarchiv-Militararchiv veya kısaca BA-MA) emsalleri arasında en iyisidir. Bununla birlikte bunların da kendine özgü sınırlamaları vardır. Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman İmparatorluğu’nun kendine ait ulusal kara kuvvetleri olduğu pek söylenemez. Sadece deniz, hava kuvvetleri ve sömürge birlikleri emperyal kuvvetlerdi. Ordunun geri kalanı ise, Prusya, Bavyera, Württenberg ve Saksonya birliklerinden meydana geliyordu. Bunlar normalde birbirinden ayrı birimler olup, savaş zamanında genelkurmayın tasaruffuna verilmekteydi. Bunun sonucu olarak Alman İmparatorluğu’nun herhangi bir merkezi arşivi yoktu. Askeri birlikler temelinde en önemlisi hiç kuşkusuz Prusya’ydı. Ne yazık ki, Nisan 1945’te Almanya bombardımanla dümdüz edilirken, müttefiklerin Potsdam’a düzenlediği hava baskını sırasında Prusya ordusuyla ilgili belgelerin yüzde 98’i yok oldu. Ortadoğu’da hizmet veren Alman subayların büyük çoğunluğunun Prusyalı olması nedeniyle bu büyük bir kayıptır.
Az sayıdaki Bavyeralı subay için (ki aralarında Kress von Kressenstein da vardır) Bavyera Kraliyet Ordusuyla ilgili belgelerin korunduğu Münih’teki Bavyera Eyalet Merkez Arşivleri’ne başvurmak faydalı olacaktır.
Hollanda Devlet Arşivlerinde, İstanbul elçiliğinden gelen politik raporlara başvurdum. Hollanda’nın tarafsız olması ve bu konumunun 1. Dünya Savaşı boyunca devam etmesi nedeniyle bu ülkedeki arşivler araştırmalarıma bazen ilginç bilgiler sundu.
Bu kaynakların hepsinin ortak yönü, “tepeden aşağıya” vizyonunu paylaşmasıdır. Böyle bir vizyona sahip oluşları, onları savaş deneyiminin realitelerinden uzaklaştırır. Çünkü savaştaki kayıpları acı verici ölümler olarak görmek yerine insan gücü kaybı (istatistik) problemi gibi görürler. Askerlerin yaşam koşullarına kayda değer dikkat gösteren tek subaylar, imparatorlukta hizmet vermiş olan Alman doktorlarıdır.
Dolaylı yoldan da olsa askerlerin sesini bize ileten tek kaynağın, Mısır ve Mezopotamya cephelerindeki İngiliz askeri istihbaratı ile Selanik, Dardanel (Çanakkale) ve İran’daki keşif birliklerinin gündelik ve haftalık “istihbarat özetleri” olduğu söylenebilir. Bu istihbarat özetlerinde ajanların raporları ve tarafsız gezginlerin verdiği bilgiler temel alınmıştır. Ayrıca Osmanlı savaş esirleriyle asker kaçaklarının sorgulanmasından elde edilen bilgiler ile Osmanlı savaş esirlerinin mektuplarını da içerir.
Yazının daha önceki bölümlerinde Osmanlı askerlerinin büyük kısmının okuryazar olmadığı belirtildiği için bir çelişki var gibi gözükebilir. Ancak bu noktada savaş esirleri ile asker kaçaklarının büyük kısmının Ermeniler olduğu unutulmamalıdır. Ermeni ve Rumlar arasındaki okur yazarlık oranı, kırsal kesimde bile Müslümanlardan daha yüksektir.
8
God's Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World
Alan Mikhail
Best Books of the Year • Times Literary Supplement, Publishers Weekly, History Today Longlisted • Andrew Carnegie Medal for Excellence in Nonfiction Editors' Choice • New York Times Book Review
“A stunning work of global history. . . . Alan Mikhail offers a bold and thoroughly convincing new way to think about the origins of the modern world. . . . A tour de force.” ―Greg Grandin
Long neglected in world history, the Ottoman Empire was a hub of intellectual fervor, geopolitical power, and enlightened pluralistic rule. At the height of their authority in the sixteenth century, the Ottomans, with extraordinary military dominance and unparalleled monopolies over trade routes, controlled more territory and ruled over more people than any world power, forcing Europeans out of the Mediterranean and to the New World.
Yet, despite its towering influence and centrality to the rise of our modern world, the Ottoman Empire’s history has for centuries been distorted, misrepresented, and even suppressed in the West. Now Alan Mikhail presents a vitally needed recasting of Ottoman history, retelling the story of the Ottoman conquest of the world through the dramatic biography of Sultan Selim I (1470–1520).
Born to a concubine, and the fourth of his sultan father’s ten sons, Selim was never meant to inherit the throne. With personal charisma and military prowess―as well as the guidance of his remarkably gifted mother, Gülbahar―Selim claimed power over the empire in 1512 and, through ruthless ambition, nearly tripled the territory under Ottoman control, building a governing structure that lasted into the twentieth century. At the same time, Selim―known by his subjects as “God’s Shadow on Earth”―fostered religious diversity, welcoming Jews among other minority populations into the empire; encouraged learning and philosophy; and penned his own verse.
Drawing on previously unexamined sources from multiple languages, and with original maps and stunning illustrations, Mikhail’s game-changing account “challenges readers to recalibrate their sense of history” (Leslie Peirce), adroitly using Selim’s life to upend prevailing shibboleths about Islamic history and jingoistic “rise of the West” theories that have held sway for decades. Whether recasting Christopher Columbus’s voyages to the “Americas” as a bumbling attempt to slay Muslims or showing how the Ottomans allowed slaves to become the elite of society while Christian states at the very same time waged the horrors of the transatlantic slave trade, God’s Shadow radically reshapes our understanding of the importance of Selim’s Ottoman Empire in the history of the modern world.