UZUN YAŞAMIN SIRRINI AÇIKLIYORUM :
Uzun yaşamın sırrının özel genlerde olduğunu kanıtlayan aile, anne Lilian Fontaine (1886-1975; 88 yaşında vefat), kızı Joan Fontaine (1917-2013; 96 yaşında vefat) ve Lilian Fontaine'in diğer kızı Olivia de Havilland'dır (1916-2020)... Olivia de Havilland 104 yaşında ölmüştü...
DUYGU ASENA (1946-2006):
"Aşk deyince birkaç erkek geliyor aklıma.Birçok kişiyle birlikte oldum ama üç kişiye aşık oldum sanırım...Ama bugün hepsiyle dostum ve hiç de onlarla görüşürken heyecan duymuyorum. Aşk fevkalede geçici bir şey yani..."
Kaynak: Buluştuk Konuştuk / Melike Birgölge tarafından yazılan kitap
DUYGU ASENA:
"Hayatımın en uzun aşkını da Kadınca dergisinde çalışırken Yalçın Pekşen (1940) ile yaşadım. Bu aşk tam yedi yıl sürdü. Onunla Gelişim Yayınları'nda tanıştık. Nokta dergisinin başına çağrılmıştı. Bir gece bana, "Ben bu müessese hakkında sizinle konuşmak istiyorum" dedi. Ben de "Peki" dedim. İlişkimiz öyle başladı...
Kadın erkek eşitliğini savunmak feministlikse ben feministim. Ben kendime feminist adını takmadım. Bu bir erkek düşmanlığına varıyorsa, asla feminist değilim. Hayatımın en büyük keyfini erkeklerle yaşıyorum. Uygar olan erkekleri, kadınsı tarafları olan erkekleri seviyorum.
Gelişim Yayınları'nın patronu Ercan Arıklı çok hoş bir insandı. Orada Yazgülü Aldoğan'la ve Salih Memecan'la çok hoş ve iyi yıllar geçirdik..."
Kaynak: Onların Hikayesi Nasıl Gazeteci Oldular? Hakan Akpınar'ın kitabı
LATİFE HANIM ATATÜRK'ÜN KALP KRİZİ GEÇİRMESİNE YOL AÇAN BİR KAVGAYI MI BAŞLATMIŞTI?
"Mustafa Kemal Atatürk'ün Latife Hanımın (1898-1975) çıkardığı bir kavgadan sonra kalp krizi geçirdiğine ilişkin bir iddia var..."
Kaynak: İpek Çalışlar'ın Latife Hanım adlı kitabı sayfa: 227
Atatürk'ün kardeşi Makbule Atadan'ın (1885-1956) yakın dostu ve Atatürk'ten hiç yayınlanmamış anılar, Atatürk'ü Mutlu Eden ve Üzen Anilar, Atatürk'le yaşanmış bilinmeyen anılar adlı kitapların yazarı Profesör Yurdakul Yurdakul Latife hanımın Atatürk'ün sabah güneş doğarken dağılan Çankaya köşkü gece sofralarının erken dağılması için yemek salonunun üzerindeki odada tepinerek, topuklarını vurarak aşağıdaki avizeleri salladığını kitabında yazan tarihçi İsmet Bozdağ'ın iddialarının hayal ürünü olduğunu, Bozdağ'ın Atatürk'ün evliliğindeki ince detayları bilecek kadar derin bilgi sahibi olmadığını, yönetmen Halit Refiğ'e yazdığı mektupta dile getirmişti...
Kaynak: İpek Çalışlar'ın Latife Hanım adlı kitabı sayfa: 460
Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” adlı senaryosunda Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımla ilgili birçok bölüm var. Senaryodaki bölümlerden birinde Zübeyde Hanım Latife Hanım’ın Atatürk’le o tarihlerde henüz gerçekleşmemiş olan evliliğinin yürümeyeceğini öngörüyor.
Zübeyde Hanıma göre Latife Hanım, Atatürk’ü mutsuz edecek bir kadın. Oğlu üzerinde çok etkili olan Zübeyde Hanım vefat etmeden önce oğlunu bizzat uyarabilseydi belki de bu evliliği engelleyebilirdi.
Ancak bunu başarabilir miydi, başaramaz mıydı? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Zübeyde Hanım 1857 – 14 Ocak 1923 tarihleri arasında yaşadı. Zübeyde Hanım – Ali Rıza Bey evliliğinin dördüncü çocuğu Mustafa Kemal Atatürk oldu. Atatürk doğduğunda Zübeyde Hanım 24 yaşındaydı. Zübeyde Hanım’ın bu evliliğinden olan çocukları Fatma, Ömer, Ahmet ve Naciye erken yaşta vefat etti.
Halit Refiğ’in çilesi devlet tarafından kendisine 1989’da ısmarlanan “Gazi ile Latife” adlı senaryosunun da filmleştirilmemesiyle devam etti / sürdü. Kültür Bakanlığımız senaryoyu Refiğ’e sipariş etti ve 1993 ile 1998’de iki kez bu senaryoyu kitap olarak bastı. Üstelik Bakanlık sipariş ettiği diğer Atatürk filmleri senaryolarını kitap olarak basmadı bile.
Bu olayın en çarpıcı yanı Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” senaryosunun filmleştirilmesine karar vermesi ve bu kararını uygulamaması…
Halit Refiğ, 1998’de yayınlanan Nezihe Araz’ın “Mustafa Kemal’le Bin Gün” ve 2006’da yayınlanan İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” adlı kitaplarındaki bilgilerin kendi senaryosunu aynen doğruladığını söylüyor.
Refiğ “Gazi ile Latife” senaryosunu yazarken kimlerden yararlandığını şöyle anlatıyor:
“1974 yılında değerli dostum İsmet Bozdağ’ın yayınladığı ‘Atatürk ve Eşi Lâtife Hanım’ adlı kitabı okuduğumda bu konudan çok güzel bir film çıkabileceğini düşündüm. İstiklâl Savaşı’nın muzaffer başkomutanı, cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’ün kısa evlilik hikâyesi olağanüstü insanî ve dramatik boyutlara sahipti. Atatürk’ün Lâtife Hanım ile tanıştığı 1922 Eylülünden, ayrıldıkları 1925 Ağustosuna kadar geçen zaman, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları idi. Bu özel ilişki, o dönemin siyasi ve sosyal ortamını dramatik bir yapıda anlatabilmek için olağanüstü bir bakış açısı sağlamakta idi. İsmet Bozdağ’ın kitabını okuduktan sonra bu konuda yazılmış olan bütün kitap ve makaleleri araştırmaya, değerlendirmeye çalıştım ve oldukça geniş bir arşiv meydana getirdim.
1989 yılında Kültür Bakanlığı, Atatürk’ü anlatan filmler yapılabilmesi için aralarında benim de bulunduğum bazı yazarlara senaryolar sipariş etti. Ben hiç tereddüt etmeden ‘Gazi ile Lâtife’ tasarımı gerçekleştirmeye karar verdim.
Senaryo yazımına hazırlandığım sırada değerli araştırmacı ve yazar İsmet Bozdağ, bana gene büyük bir yardımda bulundu. Kendi kitabını yazmakta yararlandığı temel kaynaklardan biri olan Atatürk’ün başyaveri Salih Bozok’un bir dosya içinde toplanmış olan anılarını okumam için bana verdi. Salih Bozok Atatürk’ün Lâtife Hanım ile tanışmalarından, evlenip ayrılmalarına kadar olan dönemin en yakın şahidi idi. Bozok’un anılarından çok yararlandım. Ayrıca Halide Edip Adıvar, Ali Fuat Cebesoy, Halit Ziya Uşaklıgil ve Lord Kinross’un kitaplarında bulduğum konumla ilgili bölümler de senaryonun oluşmasında büyük yararı oldu.
Atatürk ile Lâtife Hanım ilişkileri üzerine gazete ve dergilerde yayınlanmış çok sayıda röportaj karşısında genellikle ihtiyatlı davrandım. Bilimsel belgelemeden çok, kişisel hatıralara dayanan bu konuşmalarda zaman zaman birbirini tekzip eden çelişkiler, hafıza yanılmaları, bazen de düpedüz hayal mahsulü olduğu hemen hissedilebilen görüşlerden uzak kalmaya çalıştım.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile ilgili çok bilinen temel tarihi olayların yanı sıra, benim dramatik insanî bir boyut olarak bu konuya katmak istediğim bir tema da Atatürk’ün Millî Mücadele ve İstiklâl Savaşı’nı birlikte gerçekleştirdiği yakın arkadaşlarıyla, zaferden sonra Lozan Müzakereleri, Cumhuriyet’in ilânı, Hilâfet’in tasfiyesi ve Şeyh Sait İsyanı sırasında yollarının nasıl ayrıldığı idi. Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi Millî Mücadele’nin öncüleriyle hangi şartlarda uyumsuzluk meydana gelmiş, bunlara karşılık hangi sebeplerle İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Celâl Bayar yeni devletin yönetiminde Atatürk’ün en yakın yardımcıları olabilmişlerdi? Hiç kuşkusuz bu konuda yararlandığım ilk kaynak, Atatürk’ün ‘Nutuk’u oldu. Tabii Karabekir’in, Cebesoy’un Orbay’ın anıları da bu sorulara değişik açılardan dikkate değer karşılıklar getirmekteydi.
Bu bakımdan, ‘Gazi ile Lâtife’ senaryosu esas itibariyle çeşitli anılardan meydana gelmiş bir ‘sinematografik tarih’ sayılabilir.”