Memleketten insan manzaraları özetle (!) şöyle:

CENGİZ ÇANDAR: "ABDULLAH ÖCALAN ÖZGÜR ÖZEL İLE GÖRÜŞMEK İSTİYOR"

SÜLEYMAN SOYLU:

“Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan'a 6-8 yıl daha ihtiyacı var.Yolsuzluklara bulaşmış, hiçbir şey yapmamış insanları parlatacaklar, 25 yıldır Türkiye’yi bütün özlemleriyle buluşturan Tayyip Erdoğan’ı oyun dışı bırakacaklar. Yok öyle yağma…” dedi...

Gazeteci, televizyoncu, kanaat önderi Sedef Kabaş 19 Mart 2025 sonrasında "Dünyanın en pahalı diploması Ekrem İmamoğlu’na aitmiş… İptalinin maliyeti Türkiye’ye 100 MİLYAR DOLARA mal oldu!" demişti...

27 Nisan 2025'te DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibinin tutuklanmasının ekonomik etkilerine ilişkin olarak, "Bu sadece Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin erimesi değil; dış borç, hazine yükü, şirket değerleri ve faiz maliyetleriyle birlikte toplamda Türkiye'nin kaybı 143 milyar doları aştı" dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının tutuklanmasının Türkiye ekonomisine verdiği zararı anlattı. Babacan, 19 Mart'ta başlayan operasyon sürecinin ülkeye maliyetinin 143 milyar doları aştığını ifade etti.

Babacan, sadece döviz satışlarının değil, dolardaki ve faizlerdeki artışın da ekonomi üzerinde yıkıcı etkiler oluşturduğunu vurguladı. Karar TV'de konuşan Babacan, operasyonların ekonomiye doğrudan maliyetini kalem kalem şöyle açıkladı:

"Dolardaki artışın dış borca etkisi 1 trilyon TL.

Dolardaki ve faizdeki artışın Hazine'ye etkisi 1 trilyon TL.

TCMB tarihinde ilk defa yüzde 60 faizli likidite senedi çıkarmak zorunda kaldı.

Bu operasyon yapılmasaydı emeklilerin bayram ikramiyeleri 4 bin TL'ye değil 30 bin TL'ye çıkarılabilirdi.

Borsadaki şirketler 40 milyar dolar değer kaybetti.

TCMB 50 milyar dolardan fazla döviz sattı."

Babacan, kamuoyunda sürecin yalnızca TCMB rezerv kaybı üzerinden tartışıldığını ancak gerçek kaybın bunun çok ötesinde olduğunu belirtti.

Babacan, “Bu sadece Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin erimesi değil; dış borç, hazine yükü, şirket değerleri ve faiz maliyetleriyle birlikte toplamda Türkiye'nin kaybı 143 milyar doları aştı" ifadelerini kullandı.

İMAMOĞLU: KILIÇDAROĞLU BENİ BURADA BETONA GÖMMEK İSTİYOR!

BirGün Gazetesi yazarı Timur Soykan, Onlar TV‘de yaptığı açıklamada tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için, "Beni burada betona gömmek istiyor” dediğini ifade etti.

Timur Soykan şu ifadelere yer verdi: “Ekrem İmamoğlu çok sert bir söz söylüyor. Aslında seninle (Şule Aydın’a) birlikte özel haberimiz bu, kaynakları birlikte araştırdık. Ekrem İmamoğlu, aynen şunu söylüyor Kılıçdaroğlu için 'Beni burada betona gömmek istiyor' diyor.

BirGün Gazetesi haberi: Kemal Kılıçdaroğlu, kendisiyle görüşen CHP'li isimlere "Mitinglere gerek yok, konu Ekrem Bey ile hukuk arasında" dedi...Kemal Kılıçdaroğlu'nun, CHP'nin önde gelen üç ismiyle yaptığı görüşmeye ilişkin yeni detaylar ortaya çıktı. İddiaya göre İmamoğlu için miting düzenlenmesine karşı çıkan Kılıçdaroğlu, "Bu konu Ekrem Bey’le hukuk arasında bir meseledir. Onun için böyle mitinglere falan gerek yok" dedi. Kılıçdaroğlu, mutlak butlan kararını kabul etmesi halinde tepki göreceğine yönelik öngörüler hakkında ise "Örgütün tepkisi ne olacak? 2-3 gün tepki gösterir" ifadelerini kullandı.Kılıçdaroğlu, tutuklu İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu için mitingler düzenlenmesine de şu sözlerle karşı çıktı:“Arkadaşlar bakın Ekrem Başkan’la ilgili mitingler yapılmasını yanlış buluyorum. Bu mitinglere gerek yok. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Aziz Kocaoğlu 400 yıl hapis istemiyle yargılandı. Gittik, bir kez miting yaptık. Kendisine de, ‘Bu seninle hukuk arasında bir meseledir’ dedim. Burada da diyorum, bu konu Ekrem Bey’le hukuk arasında bir meseledir. Onun için böyle mitinglere falan gerek yok. Eğer bir diplomasi yürütülecekse bu diplomasi grup başkanvekilleri aracılığıyla yürütülür.”

Mutlak butlan kararını kabul etmesi durumunda seçmenlerden ve parti örgütlerinden kendisine tepki olacağına dair öngörüleri de haksız bulan Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:"Arkadaşlar bu konuda telaşlanacak bir şey yok. Örgütün tepkisi ne olacak? 2-3 gün tepki gösterir. Neymiş, beni genel merkeze sokmayacaklarmış. Evet sokmasınlar. Genel başkan neredeyse genel merkez orasıdır. Bunların hepsi yoluna girer. Telaşa gerek yok. Bu karara karşı çıkılırsa hem kararlarını nasıl alacaklar? Maaşları nasıl ödeyecekler? Milletvekillerini nasıl seçecekler? Bu karara karşı çıkarlarsa belediye başkanını nasıl seçecekler?"

EKREM İMAMOĞLU: "Biz, ülkemizi kalkındırmayı vaat ediyoruz. Milletimizi, gençleri, emeklileri, iş arayanları ve iş kurmaya çalışanları gözeten bir Türkiye hayal ediyoruz.Üretmek isteyenin önünü açan, tarlasında bereket isteyenin duasına karşılık bulduğu bir ülke istiyoruz. Gerçek politikaların üretildiği, insanların ihtiyaçlarının karşılandığı, gençlerin umudunun arttığı bir Türkiye bizim vaadimiz. Üretilen politikaların sadece kâğıt üstünde kalmadığı, hayatımızın her alanına dokunduğu bir düzen kurmak istiyoruz.Her gün milletiyle kavga eden, Yargıyı eğip büküp, muhalif olan herkesi hapse atmak isteyenlerin tam karşısındayız. Her konuda savcı kesilen değil, her konuda halkın yanında duran bir yönetim istiyoruz.“Dostum” diyerek bir fotoğraf karesi için başka ülke liderlerinden medet uman değil; dik duran, milletinden güç alan, saygın bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Demokrasinin, adaletin, Anadolu irfanı ve erdeminin maneviyatına yaslanan bir ülke, bir devlet, bir hükümet vaat ediyoruz.Biz ADALET vaat ediyoruz," dedi...

AK PARTİ'NİN KURUCULARINDAN HÜSEYİN ÇELİK:

AK PARTİ'nin kurucularından Hüseyin Çelik: “Bütün herkes tek imzayla atanıyor. Hakkari İl Sağlık Müdürü bile tek imzayla atanıyor. Bu yetki Kanuni Sultan Süleyman’da bile yoktu,” dedi...

HÜSEYİN ÇELİK:

“ İmamoğlu uslu uslu belediye başkanlığı yapsaydı ne diploma meselesi gündeme gelirdi ne de bu olup bitenler olurdu”

“Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının Erdoğan’ın onu siyasi rakip olarak gördüğü için olduğuna yönelik görüşlere katılıp katılmadığı” sorusu üzerine Hüseyin Çelik, şunları kaydetti:

“Sizin ne dediğiniz önemli değil, karşı tarafın ne anladığı önemlidir. Bugün kamuoyu bunu böyle algılıyor. Bu böyle algılanıyorsa suç kamuoyunun değil, bu algıya sebep olanlarındır. Ekrem İmamoğlu’nun dosyasını incelemiş değilim. Ben hakim, savcı değilim. Yargılama şeklini doğru bulmuyorum. Sabahın köründe yüzlerce polisle evinin basılarak içeri atılmasını kesinlikle doğru bulmuyorum. Usul bazen esastan önce gelir. Bir kere usul yanlıştır, ben onun detayına bakmıyorum. O açıdan, ben dahil bugün kamuoyunun algısı şudur: Eğer Ekrem İmamoğlu uslu uslu belediye başkanlığı yapsaydı, Cumhurbaşkanlığı adaylığına talip olmasaydı belki ne diploma meselesi gündeme gelirdi, ne de bu olup bitenler olurdu.”

“Üniversite Yönetim Kurulunun aldığı karar yüz karasıdır”

İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle ilgili de Hüseyin Çelik, şu değerlendirmede bulundu:

“Bu diploma meselesi çok daha vahimdir. Üniversite kelimesinin manası ‘evrensel değerlerin evrensel bir bakış açısıyla ele alındığı kurum’ demektir. Bir ülkede üniversite bu hale gelmişse, esef ederim. Ben İstanbul Üniversitesi'nin eski öğretim üyesiyim, İstanbul Üniversitesi'nin mezunuyum. İşletme Fakültesi Dekanı bana göre haysiyetli bir duruş sergilemiştir. Oradan sonuç alınamayınca diplomayla ilgili üniversite yönetim kurulu devreye sokulmuştur ve yönetim kurulu böyle bir karar almıştır. Yüz karasıdır bu karar, böyle bir şey olamaz.Ekrem İmamoğlu'nun yaptığı müracaatta eğer bir yanlış varsa bu, üniversite yönetiminin yanlışıdır. Şartları uymayan bir adamı kaydetmek kimin suçudur? Kayıt yapanın suçudur, değil mi? Onun için hangi tarafından bakarsanız bakın Türkiye'nin gündeminden bu meselenin bir an önce kalkması lazım, aklın devreye girmesi lazım.”

Tutuklu Ekrem İmamoğlu’nun dosyasını incelemediğini belirterek, “Ben hakim, savcı değilim. Yargılama şeklini doğru bulmuyorum. Sabahın köründe yüzlerce polisle evinin basılarak içeri atılmasını kesinlikle doğru bulmuyorum. Usul bazen esastan önce gelir. Bir kere usul yanlıştır” diyen Hüseyin Çelik, “O açıdan, ben dahil bugün kamuoyunun algısı şudur: Eğer Ekrem İmamoğlu uslu uslu belediye başkanlığı yapsaydı, Cumhurbaşkanlığı adaylığına talip olmasaydı belki ne diploma meselesi gündeme gelirdi, ne de bu olup bitenler olurdu” diye konuştu.

Çelik, İmamoğlu’nun diplomasının iptaline ilişkin de, “Bu diploma meselesi çok daha vahimdir” diyerek, “İşletme Fakültesi Dekanı bana göre haysiyetli bir duruş sergilemiştir. Oradan sonuç alınamayınca diplomayla ilgili üniversite yönetim kurulu devreye sokulmuştur ve yönetim kurulu böyle bir karar almıştır. Yüz karasıdır bu karar, böyle bir şey olamaz” dedi.

Çelik, “Ekrem İmamoğlu'nun yaptığı müracaatta eğer bir yanlış varsa bu, üniversite yönetiminin yanlışıdır. Şartları uymayan bir adamı kaydetmek kimin suçudur? Kayıt yapanın suçudur, değil mi? Onun için hangi tarafından bakarsanız bakın Türkiye'nin gündeminden bu meselenin bir an önce kalkması lazım, aklın devreye girmesi lazım” ifadelerini kullandı.

PADİŞAH KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DA BİLE OLMAYAN YETKİLER

AK PARTİ'nin kurucularından Hüseyin Çelik: “Bütün herkes tek imzayla atanıyor. Hakkari İl Sağlık Müdürü bile tek imzayla atanıyor. Bu yetki Kanuni Sultan Süleyman’da bile yoktu,” dedi...

Çelik: Türk tipi başkanlık Türkiye'ye yaramamıştır; İmamoğlu'nun yargılanma şeklini doğru bulmuyorum...

Bugünkü sistem Türkiye'yi ileriye götürebilecek bir sistem değil. Bu Türk tipi başkanlık sistemi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye'ye yaramamıştır. Bütün yetkilerin bir elde toplandığı bir yapı demokratik bir yapı değildir ve Türkiye'nin mutlaka arızaları giderilmiş parlamenter sisteme dönmesi gerekiyor. Bunu iktidarı ile muhalefeti ile oturup nezaket ölçüleri içerisinde konuşmaları gerekiyor. Şimdi yeni anayasa yapmaktan söz ediyoruz değil mi? Tamam, elbette yapalım. ‘12 Eylül Anayasası, darbe anayasası’ diyoruz ya, inanın o darbe anayasasından eser kalmadı şu anda. Yani 170-180 maddenin neredeyse 150'si değiştirilmiş durumda şu anda. Mademki yeni bir anayasa yapmaktan söz ediyoruz, bugün yaşadığımız bu sıkıntıların ve arızaların hepsinin giderildiği yeni bir anayasa yapılabilir. Ama şimdi siz insanlara derseniz ki, ‘Yeni anayasa yapalım, bu bize daha fazla güç ve yetki versin’ insanlar da der ki ‘Yetki ve güç iyidir ama kontrol edilmesi gerekiyor.’

Tayyip Bey de neticede bir fanidir. Biz şahısları konuşuyoruz, ilkeleri konuşmuyoruz, sistemi konuşmuyoruz. Bizde anayasalar devleti millete karşı korumak için hazırlanıyor. Halbuki demokratik bir anayasa halkı devlete karşı korur. Bakın vatandaş iki kelime istiyor, güven ve ümit. Gerçekten vatandaşın ümidi yok ülkesi adına. Çocuklarımız kaçıp kaçıp yurt dışlarına gidiyorlar. Kimse kimseye güvenmiyor. Güven ortamının tesis edilmesi lazım. Ve bu güven ortamının tesis edilmesinde de en büyük sorumluluk Sayın Cumhurbaşkanı'na düşüyor. Partili Cumhurbaşkanı bu yönüyle çok vahim bir şeydir.”

Hüseyin Çelik, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ilişkin olarak, "Bu Türk tipi başkanlık Türkiye’ye yaramamıştır" dedi. "Ben hakim, savcı değilim" diyen Çelik, Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanmasına dair süreçle ilgili olarak da, "Yargılama şeklini doğru bulmuyorum" diye konuştu.

ANKA’dan EMİNE DALFİDAN'a açıklamalar yapan Çelik, Türkiye’de en fazla eksikliği hissedilen konulardan birisinin hukuk ve adalet olduğunu belirterek, “Ekonomik zorluklardan dolayı zaten şu anda insanlar burnundan soluyor ve çok kötü durumda. Herkes ekonominin kötü olduğunu biliyor” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirerek, “Bu Türk tipi başkanlık Türkiye’ye yaramamıştır” diyen Çelik, "Bütün yetkilerin bir elde toplandığı bir yapı demokratik bir yapı değildir ve Türkiye'nin mutlaka arızaları giderilmiş parlamenter sisteme dönmesi gerekiyor” diye konuştu.

Yeni anayasaya karşı olmadığını, “Bugün yaşadığımız sıkıntıların ve arızaların hepsinin giderildiği yeni bir anayasa yapılabilir" diyen Çelik, "Ama şimdi siz insanlara derseniz ki, ‘Yeni anayasa yapalım, bu bize daha fazla güç ve yetki versin’ insanlar da ‘Yetki ve güç iyidir ama kontrol edilmesi gerekiyor’ der” dedi.

2002'ye kadar geçen 80 yılda Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin 14,5 milyar dolar, 2002 ile 2012 arasında ise 119 milyar dolar olduğunu anlatan Hüseyin Çelik, “Sebep şu; o zaman biz ‘hukuk devleti’ dedik, ‘demokrasi, insan hakları’ dedik. O günlerde bunları dillendirdik ve gereğini de yaptık. Bizim dünyadaki itibarımız ve içerdeki demokratik işleyişimiz Gezi olaylarıyla birlikte bozuldu. Çünkü Gezi olaylarıyla birlikte biz özgürlükleri güvenlik kaygılarına feda etmeye başladık. Eğer özgürlükle güvenlik dengesi kuramazsanız siz insanlarınızı mutsuz ve o ülkeyi açık cezaevi haline getirirsiniz.” dedi.

AK Parti’nin kurucularından Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye’deki son gelişmelere işaret ederek, “Toplumdaki bu kutuplaşmayı, gerginliği, Türkiye'ye zarar veren bu tansiyonu düşürmek için bazı akil insanların devreye girmesi lazım” dedi. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Haşim Kılıç, Ertuğrul Günay, Hikmet Çetin, Zülfü Livaneli gibi isimleri öneren Hüseyin Çelik, “Bu Türk tipi başkanlık sistemi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye'ye yaramamıştır. Bütün yetkilerin bir elde toplandığı bir yapı demokratik bir yapı değildir ve Türkiye'nin mutlaka arızaları giderilmiş parlamenter sisteme dönmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Meclis kurulduğu günden bu yana hiçbir zaman bu kadar etkisiz ve yetkisiz olmamıştı

“Son dönemde yaşananlar nedeniyle bir otoriterleşme veya diktatörlüğe doğru bir gidiş olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna Çelik, şu yanıtı verdi:

“Bu isimlendirmeler, yaftalamalar doğru değil. Şu anda TBMM'nin konumu ve fonksiyonu ile Putin'in Duma’sının bir farkı yok. Meclis kurulduğu günden bu yana hiçbir zaman bu kadar etkisiz ve yetkisiz olmamıştı. Bir memlekette güçler ayrılığının esas olması lazım. Yürütme devletin gücünü temsil eder. Devletin gücü sınırlandırılmadığı zaman, sınırlandırılmamış güç ezer geçer. Devlete karşı vatandaşı anayasa korur. Bu Anayasa’nın harfiyen uygulanması lazım. Bugün Anayasa da uygulanmıyor maalesef. Biz o bildiride ‘Demokrasi, hukuk olmazsa üretim, kalkınma olmaz, özgürlük olmazsa şu olmaz, bu olmaz' diyoruz. Bunların hepsi birbirine bağlı şeyler.”

CENGİZ ÇANDAR: "ABDULLAH ÖCALAN ÖZGÜR ÖZEL İLE GÖRÜŞMEK İSTİYOR"

DEM Parti'li Çandar açıkladı: 'Öcalan, Özgür Özel ile görüşmek istiyor'

İktidarın 'iç cephenin güçlendirilmesi' söylemini yorumlayan DEM Parti'li Çandar, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, talebini açıkladı. Çandar'ın aktardığına göre, teröristbaşı Öcalan Özgür Özel ile görüşmek istiyor. DEM Parti milletvekili Cengiz Çandar, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "İsrail'in sonraki hedefi Türkiye'dir" sözünün ardından iktidar dillendirdiği "iç cephenin güçlendirilmesi" ifadesine yanıt verdi.

"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun silahlı isyanının sona ereceği ve iç cephenin tahkim edileceği bu süreç CHP'siz başarılamaz" diyen Çandar terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın bu süreçteki talebini açıkladı.

T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Cengiz Çandar, "Öcalan'ın derdi serbest kalmak ya da 'devlet beni sevsin' değil. Öcalan, Türkiye'nin kurucu aktörlerinden biri olmak ve Kürt hareketinin en az iki aktöründen biri olmak istiyor. Onun derdi kuruculuk. Öcalan, Özgür Özel ve Sezgin Tanrıkulu ile görüşmek istiyor, çünkü CHP’yi çok önemsiyor" ifadelerini kullandı.

Öcalan'ın görüşme talebinin ardındaki gerekçeyi açıklayan Çandar, "İç cephenin tahkimi CHP'siz başarılamaz, hem CHP sayısal olarak birinci partiyken hem de başına gelenlerin bir kısmı DEM seçmeni ile ittifak yüzünden gelmişken" dedi.

Çandar'a göre Öcalan, özellikle Kasım ayında Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'ın İmralı ziyaretinde CHP'nin çözüm sürecinde aktif rol alması gerektiğini ısrarla dile getirmiş. Sırrı Süreyya Önder de İmralı'dan döner dönmez Özgür Özel'i arayarak Öcalan'ın sözlerini aktarmış.

Devlet Bahçeli'nin "İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye'dir" söylemlerine Cengiz Çandar'dan net bir yanıt geldi.

Türkiye'nin İsrail'e karşı hiçbir zaman İran, Hamas veya Hizbullah gibi düşmanca bir tavır almadığını belirten Çandar, 7 Ekim saldırısından kısa süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Netanyahu'yu kabul etmesini ve Türkiye ziyaretini müjdelemesini örnek göstererek "Böyle bir denklem yok. NATO üyesi Türkiye'ye, İsrail'in saldırması söz konusu olamaz." dedi.

Öte yandan Çandar, iktidarın son dönemdeki "iç cephenin güçlendirilmesi" söylemini de eleştirdi.

CHP'nin belediye başkanlarına yönelik operasyonları ve "19 Mart" olarak adlandırılan süreçle ilgili olarak, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun silahlı isyanının sona ereceği ve iç cephenin tahkim edileceği bu süreç CHP'siz başarılamaz" dedi. Çandar, "Kürt sorunu, demokratikleşmeden çözülebilecek bir şey değil. Şu anda konuştuğumuz konu da demokratikleşmeme. Böyle bir ortam elbette ki çözüm sürecine, her şeye de izdüşümünü bırakır" ifadelerini kullandı...

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar'a göre Öcalan'ın şartlarına paralel olarak silahını bırakmış olanların topluma yeniden kazandırılması ve entegre olma yollarının açılması çok önemli...

Cengiz Çandar: "Haklı haksız on binlerce kişi tutuklu durumda ve hapishanelerin boşalması, sürgündekilerin yurtlarına, evlerine dönmesi gerekiyor. O konuda da atılması gereken adımlar var. O noktada Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne işler düşecek."

PADİŞAH YAVUZ SULTAN SELİM VE CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Kendisini Osmanlı'nın torunu olarak tanımlayan Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olarak kalmak istiyor...

Alan Mikhail, "God's Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World-Tanrı’nın Gölgesi Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi" adlı kitabında "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'nin 20. yüzyılda küresel nüfuzunu kaybetmesine laiklik ilkesinin getirilmesinin neden olduğunu" söylediğini yazdı...

10 Nisan 1928 tarihinde devletin bütün dinlere eşit mesafede olmasını sağlamak gerekçesiyle, 1924 Anayasasında yer alan “devletin dini İslamdır” ibaresi kaldırılmış ve laik hukuk devleti yolunda ilk adım atılmıştır...Devlet ve din işlerinin tam ayrımı, 5 Şubat 1937 tarihinde Türk Anayasasına dahil edilerek laiklik devrimi anayasal gelişimini kazandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Osmanlı mirasını devralmak niyeti gizli değil...

57 İslam ülkesinin Halifeliğine de talip kendisi...

1514'te İran'da Tebriz'i, 1516'da Cezayir'i (Barbaros kardeşler Yavuz Sultan Selim adına Cezayir'i fethetmişti) Suriye'yi, Damascus-Şam'ı, Halep'i ve Jerusalem-Kudüs'ü, 1517'de Kahire-Mısır'ı fetheden, 1517'de İlk Osmanlı Halifesi ünvanını elde eden Yavuz Sultan Selim'e ve Selim'in Emperyal ihtirasına Erdoğan'ın çok özel bir sevgisi, saygısı,hayranlığı ve bağlılığı var...

Yavuz Sultan Selim 1513'te kardeşleri Ahmet ve Korkut'u kendisine rakip olmamaları için öldürtmüştü...

1517'de Mısır'ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethi ile birlikte Mekke ve Medine'nin hâkimiyeti de Memlüklulardan Osmanlılara devrolmuştu...

Osmanlı Akdeniz ve Karadenizi göl gibi kullanmış, üç kıtada dev bir imparatorluk kurmuş, 1488 ve 1565'te Malta'yı, 1683'te Avusturya Viyana'yı zaptetmeyi denemiş, 1396'da Bulgaristan'ı, 1458'de Yunanistan-Atina'yı, 1462'de Bükreş-Romanya'yı, 1475'te Kırım'ı, 1521'de Sırbistan-Belgrad'ı, 1522'de Egedeki 12 Adaları, 1526'da Macaristan'ı, 1551'de Trablusgarp'ı, 1571'de Kıbrıs'ı topraklarına katmış, Paris'teki, Champs-Élysées'deki atkestane ağaçları 1615'lerde sadece 27 yıl yaşayıp geride 23 çocuk bırakan Padişah 1. Ahmed'in (1590-1617) Marie de' Medici'ye (1575-1642) yolladığı atkestane fidanlarından elde edilmişti. Paris şimdi adeta bir at kestanesi ormanı...

Erdoğan Yavuz Sultan Selim'in kabristanına, türbesine pek çok kez ziyarette bulunmuştu...

Yavuz Sultan Selim'in babası 2. Bayezid 1481'de padişah olduğunda kardeşi Cem Sultan (Yavuz Sultan Selim'in amcası) öldürülmemek için Kahire'ye kaçtı...Cem Sultan Osmanlı padişah ve şehzadeleri arasında Hacca giden tek kişidir...

Erdoğan bir keresinde Amerika kıtasına Avrupalı Hıristiyanlardan (Kristof Kolomb'dan) önce Müslüman gemicilerin, denizcilerin ulaştığını söylemişti...

BİR YILDA 1 MİLYON 389 BİN KİŞİ İŞSİZ KALMIŞ!

TOBB verilerine göre, sanayi sektöründe çalışan sayısı Mayıs 2024’e göre 1 milyon 389 bin kişi azaldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) yayımladığı sanayi kapasite raporlarına göre, 2025 yılı içerisinde sanayi sektöründe istihdamda dikkat çekici bir düşüş yaşandı. 2024 yılı Mayıs ayında 4 milyon 4 bin 174 olan sanayi çalışanı sayısı, 2025 Mayıs’ında 2 milyon 615 bin 174’e geriledi. Böylece bir yıl içerisinde sanayi sektöründe çalışan sayısı 1 milyon 389 bin kişi azaldı.TOBB’un Ocak-Mayıs 2025 dönemine ilişkin verilerine göre, yıl başında 3,7 milyon olan istihdam şubat ayında yüzde 18,1 oranında azalarak 3 milyona düştü. Birgün'de yer alan habere göre, mart ayında bu azalma yüzde 4,2, nisan ayında yüzde 4,6 ve mayıs ayında yüzde 5,7 olarak devam etti. Beş aylık dönemde sanayi sektöründe toplam 1,1 milyon kişi işten çıkarıldı.

TÜRK GENÇLERİN İSTATİSTİKLERİ

Türkiye'de 'eğitimde de istihdamda da olmayan gençlerin' oranı OECD ülkelerinin zirvesine çıktı...İstanbul Ticaret Odası'nın yaptığı araştırmaya göre; Türkiye'de ne istihdamda ne de eğitimde olan gençlerin oranı OECD üyesi ülkelerin zirvesine çıktı. Türkiye gazetesinde yer alan habere göre; 'Eğitimde ve istihdam olmayan gençler’ ya da İngilizce tanımın kısaltmasıyla NEET gençler, Türkiye için en acil politika geliştirilmesi gereken konulardan biri.

GENÇLİĞİM EYVAH! İŞ ARAMAYA BİLE GEREK DUYMUYORLAR...

TÜRKİYE GAZETESİ'NDE 19 HAZİRAN 2025'TE YAYINLANAN MAHMUT ÖZAY'IN HABERİ:

Gençliğim eyvah! İş aramaya bile gerek duymuyorlar...

İstanbul Ticaret Odası araştırma yaptı. Çalışmayan gençler için kullanılan “Ne eğitimde ne istihdamda” ifadesine “ne yetiştirmede” de eklendi. Uzmanlar, aile himayesinde olan NEİY gençlerin, ileride çok büyük ekonomik ve sosyal maliyeti olacağını söyledi.

Eğitimde ve istihdam olmayan gençler’ ya da İngilizce tanımın kısaltmasıyla NEET gençler Türkiye için en acil politika geliştirilmesi gereken konulardan biri. Çünkü ülkemizde NEET gençlerin oranı OECD zirvesinde. Bu çarpıcı konuya yönelik son olarak İstanbul Ticaret Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi, kapsamlı bir araştırma yaptı. ‘Ne eğitimde ne İstihdamda’ olarak bilinen çalışmalara ‘ne yetiştirmede’ ifadesini de ekleyerek açıkladıkları ‘NEİY’ raporunda önemli tespitler var. Araştırmaya katılan bir gencin, ailenin üstlendiği görevi ‘en güçlü işsizlik sigortası’ olarak ifade etmesi dikkat çekiyor. Aşırı korumacı ebeveynliğin zararlarının da anlatıldığı araştırmada öne çıkanlar şöyle:

CAM FANUSTA YETİŞİYORLAR

Katılımcılar, eğitim sisteminin yeterince destekleyici olmamasından ve mesleki yönlendirme eksikliğinden şikâyet ederken, iş gücü piyasasına girişte deneyim eksikliği, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşulları gibi faktörlerin onları NEİY statüsünde kalmaya ittiğini belirtiyorlar.

Zorunlu eğitim dönemindeki akademik başarı düzeyi, bireyin gelecekteki mesleki ve eğitimsel fırsatlara erişimini belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.

Araştırmalar aşırı korumacı ebeveynliğin çocukların sosyal becerilerini ve duygusal iyi oluşlarını olumsuz yönde etkileyebileceğini gösteriyor. ‘Cam fanusta yetişmek’ ifadesi, gençlerin güvenli ve korunaklı bir ortamda büyütülmeleri sonucu dış dünyadaki zorluklara karşı savunmasız kalmalarını temsil ediyor.

TÜKETİME YÖNELİYORLAR

Araştırmalar, sosyal beceri eksikliğinin, NEİY gençlerini ‘sosyal dışlanma’ ve ‘akran zorbalığı’na karşı daha açık ve savunmasız hâle getirebildiğini ortaya koyuyor.

Gençlerin aldığı eğitimleri bir yatırım gibi düşünmek yerine, hazır tecrübeli işçileri en az maliyetle istihdam etme anlayışı gençlerin NEİY olma riskini besleyebiliyor.

Uzun yıllar çalışarak ev ya da araç alabilme düşüncesinden uzaklaşan gençler, hayata daha realist ve sonuç odaklı bakabiliyorlar. Bu durum, hâliyle tüketim toplumunda gençleri hazza ve statüye dayalı eşyalara sahip olmaya sevk ediyor.

Sosyal hayattan izole olmak, bireyin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayamaması sonucunda ortaya çıkarken günümüzde gençler giderek daha çok içe kapanıyorlar.

UZMANLAR NE DİYOR?

Aile himayesinde olan gençlerin daha çok NEİY statüsüne düştüğünü gözlemliyorum. Cam fanusu kaldırdığımız anda bağışıklıkları yok oluyor. Zorluğu gördüğü zaman vazgeçiyor, iletişim kuramıyor.

Bugün bizim eğitim ve çalışma arasındaki link koptuğu an insanlar eğitim hayatında kalmak istemiyorlar. İşte ben üniversite eğitimi alacağım ne olacak ne kadar maaş alacağım diye bakıyor erkek çocukları…

Bize anne baba geliyor, diyor ki; ‘Benim oğluma iş lazım’, ‘Oğlun nerede?’ diye soruyoruz. ‘Evde, odasından çıkmıyor’ diyor. ‘Siz iş varsa bana söyleyin, ben kendisine söylerim’ diyor. İş aramaya bile gelmeyen bir kişiyi biz nasıl işe yönlendireceğiz?

Süreç içerisinde Türkiye’de diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak nitelikli NEİY meselesinin çok ciddi anlamda hem ekonomik hem sosyal maliyeti olacağını düşünüyorum.

Ülkedeki NEİY’lerin önemli bir kısmı, özellikle okuma seviyesi arttıkça düşük bir ücretle çalışmaktansa çalışmamayı tercih ederim gibi bir olguya dönmüş durumda.

Şimdi bu kişilere devlet ciddi bir eğitim yatırımı yapıyor; ortaokul, lise ve üniversitede. Devlet açısından zaten bu eğitim yatırımının tamamı boşa gitmiş oluyor. Bu, devlet açısından bir kayıp.

O GENÇLER NE DİYOR?

(Kadın, lisans, 27) Ben en çok aileye, ailede yetiştirilme tarzına bağlıyorum. Biraz daha erken iş hayatına veya iş hayatına benzer sorumluluklar almaya yönlendirilseydim daha kolay adapte olurdum.

(Kadın, lise terk) Kendi param olsa rahat, özgürce harcayabilirdim. Hesap vermezdim. Bu konuda çok muzdaribim mesela. En azından bir gelirim olsaydı çok iyi olurdu. Çalışmayı çok düşündüm. Ama çocuğa bakacak hiç kimse yok. Çocuk okula gidiyor. Eve geldi, ev boş. Gözüm kesmedi. Yani imkânsız benim çalışmam.

(Kadın, lisans) Üniversite öğrencisi olduğum için zaten 2-3 ay sonra çıkacak, bırakacak deniliyor. O yüzden hiç almıyorlar. Üniversiteden sonra da yeni mezun olduğum için bize daha önce çalışmış, en az iki yıl deneyimli eleman lazım deyip, okul öncesinden de ret aldım.

(Kadın, ön lisans, 27) Boşlukta hissediyorum. İşe yaramaz hissediyorum. Yani amacım ne, bu dünyaya neden geldim gibi düşüncelere kapılıyor insan.

(Erkek, lisans, 22) (Meslek edindirme kursları) Hiç katılmadım, katılmayı düşündüm ama biraz da para tuzağı gibi. Bu sertifikalar biraz da ‘Şu kadar para ver, sertifikaları doldur’ gibi geliyor bana. Devletin kursları güzel aslında, ücretsiz veriyorlar.

SÖZCÜ GAZETESİ'NDEN TOLGA UĞUR'UN 19 HAZİRAN 2025 TARİHLİ HABERİ :

TÜRKİYE ZENGİNLE FAKİR ARASINDAKİ GELİR FARKINDA, EŞİTSİZLİĞİNDE, UÇURUMUNDA DÜNYA ŞAMPİYONU...OLANDA PEK ÇOK OLMAYANDA HİÇ YOK...

İsviçre merkezli banka UBS’in servet raporuna göre; Türkiye, dolar milyoneri artışında dünya birincisi oldu. Dolar milyoneri sayısı 2024’te 7 bin kişi artmasına rağmen, Türkiye’deki reel servet ise yüzde 21 geriledi. UBS’in açıkladığı rapor, Türkiye'nin 2024’te dolar milyoneri sayısının en hızlı arttığı ülke olduğunu ortaya koydu.. UBS’in incelediği 56 ülkede ortalama yüzde 1,2 oranında artış gösteren dolar milyoneri sayısı, Türkiye’de ise yüzde 8,4 büyüdü. Türkiye’nin artış hızında dünyada ilk sırada olmasıyla toplam dolar milyoner sayısı yaklaşık 7 bin kişi artarak 68 bine dayandı.

7 bin kişi kazandı ülke kaybetti...

Türkiye dolar milyoneri artışında dünya birincisi oldu Dolar milyoneri sayısının 2024’te 7 bin kişi artmasına rağmen Türkiye’deki reel servet ise yüzde 21 geriledi.

İsviçre merkezli banka UBS’in klasikleşen servet raporu, Türkiye’deki gelir eşitsizliğinin ne kadar ekstrem seviyelere ulaştığını gözler önüne serdi. UBS’ın dün açıkladığı rapora göre Türkiye 2024’te dolar milyoneri sayısının en hızlı arttığı ülke oldu. Buna rağmen Türkiye’de reel servet ise yüzde 21 azaldı. UBS’e göre dolar milyonerlerinin sayısı dünya genelinde yüzde 1.2 oranında (684 bin kişi) artış gösterdi. Böylece 2024’te küresel çapta her gün neredeyse 2 bin yeni dolar milyoneri ortaya çıktı. UBS’in incelediği 56 ülkede ortalama yüzde 1.2 oranında artış gösteren dolar milyoneri sayısı, Türkiye’de ise yüzde 8.4 büyüdü. Türkiye’nin artış hızında dünyada ilk sırada olmasıyla toplam dolar milyoner sayısı yaklaşık 7 bin kişi artarak 68 bine dayandı. Milyoner artış hızında Türkiye’yi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya takip etti.

ADETA 2 FARKLI ÜLKE

ABD yaklaşık 24 milyon dolar milyoneriyle genel toplamda ilk sırada yer aldı. İkinci Çin’de 6.3 milyon, üçüncü Fransa’da ise yaklaşık 3 milyon dolar milyoneri bulunuyor. Türkiye için milyoner sayısındaki parlak tablo, ortalama servete yansımadı. UBS’e göre Türkiye’de 2024’te reel bazda ortalama servet yüzde 14.6, medyan servet ise yüzde 21 azaldı. Enflasyondan arındırılmış verilere göre Türkiye, servet değişiminde 56 ülke arasında en kötü ülke oldu. Medyan servet Macaristan’da yüzde 18, İsveç ve İtalya’da ise reel bazda yüzde 15’ten fazla büyürken, Türkiye’nin ardından en kötü ülkeler yüzde 8.2’lik gerilemeyle Rusya, yüzde 6.3’lük küçülmeyle Çin olarak sıralandı. Türkiye, gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısında ise en kötü 9’uncu ülke olarak listede kendisine yer buldu.

‘Servetin nasıl dağıldığı politikayı şekillendirecek’

İsviçre, kişi başı ortalama servetin en yüksek olduğu ülke olarak hesaplandı. UBS’e göre ortalama İsviçreli’nin serveti 687 bin 166 dolar oldu. İsviçre’yi 600 bin doları aşan servetle ABD ve Hong Kong takip etti.

UBS’in Baş Ekonomisti Paul Donovan, “Servet yalnızca ekonomik bir ölçü değildir, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir güçtür. Dördüncü sanayi devrimini ve artan kamu borcunu yaşarken, servetin nasıl dağıtıldığı ve aktarıldığı, fırsatları, politikaları ve ilerlemeyi şekillendirecektir” dedi.

MEVCUT ANAYASA'NIN İLK DÖRT MADDESİNİ VE 66. MADDESİNİ DEĞİŞTİRMEK İSTEYENLER KİMLER VE SÖZ KONUSU MADDELER HANGİLERİ?

ANAYASAYI DEĞİŞTİRMEK İSTEYENLERİN ÇOK ÇEŞİTLİ TALEPLERİ

Kemal Kılıçdaroğlu'nun ittifak ve işbirliği yaptığı Gelecek Partili Ali Babacan 2023 Genel Seçimlerinde, defalarca "Anayasa'nın 42. ve 66. maddelerini değiştireceğiz" dedi...

İşte o iki madde:

MADDE 42- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.

MADDE 66. – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. (Son cümle mülga: 3.10.2001- 4709/23 md.) Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.

AKP'li eski Başbakan Binali Yıldırım yeni anayasada Türk kimliğinin olmamasını ve ademimerkeziyetçiliği, diğer adıyla özerkliği savundu.

Binali Yıldırım, Anayasadaki Türk tanımına ve üniter yapıya karşı çıktı.

Yıldırım, yeni anayasada vatandaşlık tanımının değiştirilmesi gerektiğini şu sözlerle savundu:

“Bu milletin unsurları var. Bin yıldır biz topraklardayız. Kürtler var, Türkler var, efendim diğer Süryanisi var, Abazası var, Çerkezi var. Var oğlu var. Vatandaş tanımında Yeni anayasada elbette ki gözden geçirilebilir Bir etnik kimliği Tanımlamak Öne çıkarmak değil de Vatandaşlığı Etnik kimliğinin Kim olduğuna bakmaksızın vatandaşlığı Önceleyen Bir güncelleme yapılabilir Bu bazı etnik grupların kendilerini ihmal edilmiş düşüncesinden kurtarabilir.”

ÜNİTER YAPIYA KARŞI YERELE YETKİ DEVRİ

Yıldırım, tartışma yaratacak başka ifadeler de kullandı, ademi merkeziyetçiliği diğer adıyla özerkliği şu sözlerle sahiplendi: “Tabii yeni yapılacak anayasada belki de yapılması gereken önemli konulardan bir tanesi de şu olmalıdır. Yerel yönetimlere Adem'i merkeziyetçilik yani Her şeyi Ankara'dan kontrol etmek yerine bütün detayları kontrol etmek yerine yetki devrinin yapılması."

Binali Yıldırım ayrıca, yeni anayasada Tayyip Erdoğan'a yeniden Cumhurbaşkanlığı yolunun da açılması gerektiğini söyledi.

ADEMİMERKEZİYETÇİLİK NEDİR

Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Özellikle planlama ve karar alma ile ilgili faaliyetlerin bir merkezden dağıtıldığı veya devredildiği süreçtir. Türkiye’de bu modelin baş savunucusu PKK terör örgütü ve DEM Parti’dir.

"Zikir çekenler ve zılgıt çekenler koalisyonu" Türkiye Cumhuriyeti'ne, Lozan anlaşmasına, laiklik ilkesine, anayasadadaki ilk dört maddeye saldırıyor...

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun, 4. maddenin gelecek nesillerin iradesini ihlal ettiğini söylemişti...

Yapıcıoğlu, değiştirilemez maddelerin hukuk tekniği ve siyaseten doğru olmadığını belirterek, “Değiştirilemez maddelerin olması, gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır,” demişti...

Anayasanın 4. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı, yönetim şekli ve başkentini belirleyen ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilemez olduğunu vurgulayan bir düzenlemeyi içeriyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, HÜDA PAR’ın anayasa değişikliği çağrılarını ve “Milliyetçi muhafazakar” bir çizgide olanların, anayasanın 4. maddesine karşı çıkmalarını eleştirdi...

Özel, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçmişte anayasanın ilk 4 maddesini “kırmızı çizgi” olarak nitelendirdiğine dikkat çekerek, “Bahçeli, bu durumu nasıl değerlendirecek?” sorusunu gündeme getirdi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Yapıcıoğlu'nun önerileriyle ilgili açıklamasında, “Anayasanın ilk 4 maddesindeki temel prensiplerle ilgili herhangi bir tartışma söz konusu değildir.” diyerek bu konudaki tartışmaların kapalı olduğunu vurguladı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir gündeminde olan “yeni anayasa” talebi, 2021’den bu yana tartışılan bir konu. Erdoğan, mevcut anayasanın “12 Eylül darbe anayasası” olarak nitelendirilmesinin ardından, yeni bir anayasa yapılmasını istiyor...

Anayasanın ilk 4 maddesi nedir, değişmez maddeleri neler?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya 1982 Anayasası, 9 Kasım 1982'den bu yana geçerli olarak yürürlükte yer alıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bugüne kadar yirmi bir kez değişikliğe uğradı ancak Anayasa'nın ilk 4 maddesi değiştirilemez.

Devletin şekli, Cumhuriyetin niteliği, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentini ortaya koyan maddelerin değiştirilmesi ihtimalinin önüne dördüncü madde ile geçildi.

Anayasanın ilk 4 maddesi ise değiştirilemez maddeler arasında yer alıyor.

Anayasa; Başlangıç, Genel Esaslar, Temel Haklar ve Ödevler, Cumhuriyetin Temel Organları, Mali ve Ekonomik Hükümler, Çeşitli Hükümler, Geçici Hükümler ve Son Hükümler olmak üzere toplam yedi bölümden oluşuyor.

ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ NEDİR?

I. Devletin şekli

MADDE 1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü,

resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler

MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

İyi Parti lideri Dervişoğlu' PKK terör örgütünü tanımlarken "sıradan bir örgütten değil, 40 yılı aşkın süredir, 50 binden fazla vatandaşın canını alan bir örgüt" demişti...

PKK terör örgütü'nün son açıklamasında yer alan Lozan'ı ortadan kaldırma girişimi, 10 Ağustos 1920'de imzalanan ve Türklere Anadoluda minik bir toprak parçası bırakan Sèvres anlaşması özlemidir!

Terör örgütü PKK’nın soykırım suçlaması akıllara geçen yıl belli gruplarca Birleşmiş Milletler’e yapılan Lozan başvurusunu da getirdi...Terör örgütü PKK, yayımladığı bildiride Türk Devrimi’ni ve Cumhuriyeti “soykırım” iddiasıyla suçladı.PKK terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Diaspora Kürtleri Konfederasyonu (Diakurd) Eylül 2024’te Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’ni Lozan Antlaşması’nda hak ihlalleri olduğunu öne sürerek başvuru yapmıştı...Lozan’da ‘Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının’ yok sayıldığını öne süren konfederasyon, Türkiye'nin Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 5 maddesine aykırı davrandığını iddia etmişti. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. maddesinde herkesin Türk olarak kabul edilmesini içeren ifadeyi ise ‘Kürt varlığını tanımama’ olarak değerlendirdiğini açıklayan konfederasyon ilgili konuları BM’ye taşımış ancak elle tutulur bir sonuç alamamıştı.

Terör örgütünün yayımladığı bildiride yer alan soykırım suçlamaları akıllara benzer bir süreç yaşanıp yaşanmayacağı olasılığını getirdi.

YENİ ANKET SONUÇLARI :

1

Panorama mayıs ayı anketine göre; Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı sürecini “siyasal” olarak değerlendirenlerin oranı, mayıs ayında 1 puan artarak yüzde 54’e yükselmiş.Aynı mayıs ayında “Bu hukuki bir süreçtir” diyenler 1,5 puan düşerek yüzde 32’ye inmiş.

Halka soruluyor, “Ekonomik göstergelerde yaşanan bozulmanın nedeni sizce nedir?”

YÜZDE 33.9: Hükümetin sürdürdüğü ekonomik politika

YÜZDE 28.9: İBB’ye yönelik operasyon

YÜZDE 22.9: Küresel ekonomideki gelişmeler

Ankete katılanlara şu soru yöneltilmiş:

“Kendinizi hangi kimlikle tanımlıyorsunuz?”

YÜZDE 31.7: Atatürkçüyüm…

YÜZDE 22.7: Milliyetçiyim

YÜZDE 11.1: Muhafazakârım

YÜZDE 7.9 . İslamcıyım

YÜZDE 6.4: Ülkücüyüm

YÜZDE 6.3: Demokratım

YÜZDE 6.0: Sosyal demokratım

YÜZDE 4.3: Sosyalistim

YÜZDE 0.9: Liberalim

2

Di-En Anket 28 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında 16 ilde toplam 2 bin 828 kişiyle bir anket gerçekleştirdi. Ankette “Bu pazar milletvekilliği seçimi olursa oyunuzu hangi partiye vermeyi düşünüyorsunuz?” sorusu da yöneltildi. CHP yüzde 36.8 ile birinci sırada yer aldı. AKP, yüzde 27.1 oy oranı ile CHP’yi takip etti. Üçüncü sırada ise yüzde 8.7 oy oranı ile DEM Parti geldi.Ankette katılımcılara Sizce Türkiye’nin en önemli sorunları nedir?” sorusu yöneltildi. Yanıtlarda “Ekonomi” yüzde 72.8 ile en önemli sorun olarak görüldü. Sonraki en büyük sorun “İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmış olması” oldu.

3

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, Doğu ve Güneydoğu’nun 16 kentinde ‘yeni çözüm sürecine’ ilişkin yaptığı saha çalışmasında, PKK’nın silah bırakma ve fesih kararını olumlu bulanların oranı yüzde 71,5 olup, kararsızların oranı ise 17,4 olurken, çok olumsuz değerlendirenlerin oranı ise 4,3 oldu.

Saha verilerinden elde edilen sonuçlara göre;

“Sizce Türkiye’nin en önemli birinci öncelikli sorunu nedir" sorusuna, araştırma grubunun yüzde 68,9’u ekonomik kriz, işsizlik, yüzde 16,4’ü Kürt sorunu, yüzde 3,7’si eğitim sistemi, yüzde 3,2’si hukuk sisteminin mevcut durumu, yüzde 2,7’si demokrasinin olmayışı dedi. Mart ayında aynı örneklem sahasında yapılan çalışmaya göre Türkiye’nin birinci öncelikli sorunu ‘ekonomik, kriz/işsizlik’ diyenlerin oranındaki yükseliş dikkati çekti.

Araştırma grubuna “5-7 Mayıs tarihlerinde toplanan PKK’nın kongresinde alınan fesih ve silahsızlanma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna PKK’nın kararını olumlu bulduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 71,5 olup, kararsızların oranı yüzde 17,4 olurken, olumsuz değerlendirenlerin oranı yüzde 4,3 oldu.

Açık uçlu olarak “PKK'nın aldığı silahsızlanma ve fesih kararlarının kalıcı barışa evirilmesi için birinci öncelikli sorumluluk sizce kime/hangi yapıya düşüyor?” sorusu yöneltildi. Buna göre görüşmecilerin yüzde 48,4’ü TBMM’ye, yüzde 39’u AK Parti iktidarına, yüzde 6,1’i DEM Parti’ye, yüzde 2,5’i topluma yanıtlarını verdi.

Saha çalışmasında bir diğer soru ise, “Bu sürecin ilerleyebilmesi için yapılması gereken ilk üç öncelik sizce nelerdir?” sorusu oldu. Açık uçlu sorulan bu sorulara gelen yanıtlara göre sürecin ilerlemesi için birinci öncelik için yüzde 13,6 "Demokratik, güven verici adımlar atılmalı", yüzde 10,4 "Fikrim yok", yüzde 7,6 "Barış için çalışmalı", yüzde 7 "TBMM ve siyasi partiler sürece katılmalı", yüzde 6,3 "Şeffaf ve yapıcı olmalı", yüzde 5,8 "Kürtlerin hakları Anayasal güvenceye alınmalı", yüzde 4,5 "Siyasi tutsaklar serbest bırakılmalı", yüzde 4,5 "Anayasal değişiklik" yanıtını verdi.

4

ORC ARAŞTIRMA ANKETİ:

Siyasi Eğilimler Araştırması

Türkiye Geneli

23-24 Haziran 2025

CHP %32,8

AK PARTİ %28,2

MHP %7,5

DEM %7,2

İYİ %5,3

ZP %4,3

YRP %4,0

BBP %2,4

YMP %2,1

A PARTİ %2,0

TİP %1,8

DİĞER %2,4

5

Bu Pazar Seçim Olsa, Hangi Partiye Oy Verirsiniz?

CHP: %32.1

AK Parti: %31.7

MHP: %9.5

DEM Parti: %8.9

Zafer Partisi: %4.2

Yeniden Refah: %4.0

İYİ Parti: %3.6

Diğer: %6.0

ALF Araştırma

09-13 Haziran 2025

6

Bu Pazar Bir Milletvekili Genel Seçimi Yapılacak Olsa Hangi Partiye Oy Verirsiniz?

CHP: %31,8

AK Parti: %30,6

DEM Parti: %10,1

MHP: %8,3

İYİ Parti: %5,9

Zafer Partisi: %4,2

Yeniden Refah: %3,4

A Parti: %3,3

TİP: %0,5

Özdemir Araştırma

18–23 Haziran 2025

7

AK Parti'ye Oy Verme İhtimalinizi Öğrenebilir miyim?

Kesinlikle Oy Vermem: %57,3

Oy Verebilirim: %42,7

Özdemir Araştırma

18–23 Haziran 2025

8

CHP'ye Oy Verme İhtimaliniz Öğrenebilir miyim?

Kesinlikle Oy Vermem: %54,20

Oy Verebilirim: %45,80

Özdemir Araştırma

18–23 Haziran 2025

9

Kemal Kılıçdaroğlu'na Oy Verme İhtimalinizi Öğrenebilir miyim?

Kesinlikle Oy Vermem: %80,20

Oy Verebilirim: %19,80

Özdemir Araştırma

18–23 Haziran 2025

10

Özgür Özel'in mi Kemal Kılıçdaroğlu'nun mu CHP genel başkanı olmasını istersiniz?

Özgür Özel'in olmasını isterim: %44.0

Kemal Kılıçdaroğlu'nun olmasını isterim: %25.8

Fikrim Yok/Cevap Yok: %30.2

MetroPoll

16-19 Haziran 2025

11

Son zamanlarda yolsuzluk iddiasıyla görevden alınan belediye başkanlarının gerçekten yolsuzluk yaptığını düşünüyor musunuz

Evet, düşünüyorum: %30,3

Olabilir de, olmayabilir de: %26,8

Hayır, düşünmüyorum: %42,9

Özdemir Araştırma

18–23 Haziran 2025

12

Ankara Araştırma Şirketi'nin yaptığı son kamuoyu araştırmasında 18-34 yaş arasındaki insanların İmamoğlu'nu tercih ettikleri görüldü.

18-34 yaş arasındaki genç seçmenlerin yüzde 62,5’i tercihini Ekrem İmamoğlu’ndan yana kullanırken, Recep Tayyip Erdoğan’a destek verenlerin oranı bu yaş grubunda yüzde 26,2’de kaldı.

34-55 yaş aralığında ise tablo daha dengeli. Bu yaş grubunda Erdoğan’a destek yüzde 46,5 olurken, İmamoğlu’nun desteği yüzde 42,8 olarak ölçüldü.