- Takipte Kalın
- Tweet
Köşe yazarı Sema Efe hanımefendi birebir yaşadığı olayları Globalkalem Gazetesi’ndeki köşesinde kaleme almış. Yazının en altında yayılmasını istediğini belirtince buraya kendi köşeme taşıdım ben de.
Biz de bu yazıda dile getirilenleri Manavgat yangınında
kendi yerel yönetimlerimizde yaşadık. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız
Muhittin Böcek ve Manavgat İlçe Belediye Başkanımız Şükrü Sözen, yangın
afetlerinde başı zora giren yöre halkının, afetten en az zararla çıkmaları
için, yazıda anlatılanlara benzer biçimde gece gündüz demeden organizasyonlar
yaptılar. Soğukkanlılıkla yürütülen çalışmalarla Manavgat ve diğer
yörelerimizin halkı da yangın felaketini en az hasarla atlatabildiler.
İşte Sema Efe’nin www.globalkalem.com
internet gazetesindeki yazısı…
“Çok duygulandım,
umut veren bir yazıyı sizinle de paylaşmak istedim. Kör karanlıktaki alev
gibidir derler umut için… En karanlık anlarda belirirmiş…
Şu son bir yılı
düşünüyorum da, herhalde hepimiz için en beter yıldı. Önce şu koca dünya,
annemin ısrarla “pandomima” dediği Pandemiyle uğraştı. Bence en doğrusunu
söylüyor annem. Çünkü hepimizin hayatında Pandomima kopardı Corona adlı
virüs.
Sonra koca koca
yangınlardan, sellerden geçtik. (Belli ki şefkatimizi esirgediğimiz Dünya bize
çok kızmıştı. Laf aramızda hiç de haksız değildi. O süreçte, malumun ilamı olan
“tuhaf suskunluklara” maruz kaldık. Karardık. Yaşama sevincimiz küllerin
altında kaldı. Umudumuzu kaybettik.
Ama mevzu bu değil.
Yaşanmış, tatlı bir masalı anlatmak istiyorum bu defa size ben; bir umut
masalını… Bodrum’un Mazı halkı, hep birlikte içinden geçmiştir onun...
Geceydi,
karanlıktı, alevler büyüyor, bize doğru yaklaşıyordu… Yukarı ve Aşağı Mazı
köylerinin şaşkın yaşlıları, ağlayan kadınları, genç kız ve çocukları, tahliye
için bizim koya getirildiler. Hemen arkalarından resmi elbiseli adamlar ve
kadınlar geldiler. Resmi arabalarla geldiler. Ama ne sirenlerde ne megafonlarla
söylenen sözlerde en küçük bir telaş yoktu. Ayrıca kocaman bir adam oturuyordu
küçücük bakkalımızın önünde; o da öyle soğukkanlıydı. Yaklaşan ve büyüyen
alevlere rağmen, elinde telefon, sürekli konuşuyordu. Sanırsınız sohbet
ediyordu.
Meğerse aslen
askerlikten geliyormuş adam. Soğukkanlılığı ondanmış; strateji bilirmiş.
Meğerse sohbet
filan etmiyor, o “yalnız bırakıldığımız” ürkütücü krizi yönetiyormuş…
Meğerse Meclisi,
milletvekillerini, bir de Bodrum'un ilgili kurum ve kişilerini arıyormuş.
“800 misafirim var” diyordu. “Onlar en iyi
şekilde ağırlanacaklar. Beni bu konuda ikinci kez aramak zorunda bırakmayın!”
“Tamam, başkanım; siz hiç merak etmeyin!”
(Bu kadarcık konuşma, Bodrum’un bol yıldızlı
otellerinde günlerce ağır birer misafir gibi ağırlanmamıza yetmişti!)
Az geçmeden bizim
koya sanki koca bir donanma yığıldı; bayraklı, flamalı, ışıklı ve irili ufaklı
onca tekne, 'Sakın korkmayın, buradayız biz!” der gibiydiler!
İşte, içinden
geçtiğimiz Distopik filmin en duygulu sahnesi buydu! Ağlatan Sahne!
Bu arada, o kocaman
genç adamın Bodrum Belediye Başkanı Sayın Ahmet Aras olduğunu öğrenmiştim. Her
şeyi örgütlemiş, organize etmişti, işlem tamamdı, gidiyordu. Sonsöz şunları
söyledi:
“Evet! Tekneler geldi, güvendesiniz.
Dolayısıyla yangından ölmezsiniz. Ama rüzgâr yangının dumanını getirirse işte o
sizi öldürebilir. Lütfen hemen Bodrum’a geçin!”
Herkesi gayet
düzenli, disiplinli bir şekilde, teknelere, yatlara, botlara bindirmeye
başladılar… Bizse, ağırdan alanlardandık. Köyden gidesimiz yoktu. Ta ki sabahın
beşinde geçilen o anonsa kadar,
“Burası Afet Bölgesi ilan edilmiştir. Ve
bunlar son teknelerdir. Kalıp da ölmek istemiyorsanız lütfen hemen binin.”
Bindik. Ve iki
saatlik bir yolculuktan sonra Bodrum’a vardık. Büyük, kocaman bir iskeleye
yanaştık.
Sayısız otobüs ve
de kadınlı erkekli bir grup bizi bekliyordu. Sade vatandaştı hepsi. Gece boyu
uyuyamamış, börek çörek yapmış, dayanışmaya öyle gelmişler.
Hem otellere
dağıtılma işi için sıraya girdik hem de o masalardan istediğimizi yedik, içtik.
Aynı anda çok sayıda tekne yanaşıyordu yan iskeleye. İçlerinden sayısız insan
inmesine rağmen en küçük bir kargaşa yaşanmadı.
Koordinasyon ekibi
bizi son derece mükemmel, son derece düzenli bir şekilde listeledi ve tertemiz,
serin araçlarla güzel mi güzel otellere uğurladılar. Yangınlar söndürülüp
yollar açıldığındaysa, aynı titizlik ve mükemmellikle bizleri evlerimize geri
getirdiler.
Mesleğimin bir
ayağıdır organizasyon; 5 bin seyircili festivaller, 6 bin / 3 bin seyircili
konserler, Best Model Of The World yarı finali, 200 figüranlı film setleri vb…
İddia ediyorum ki hiçbir şirket, 12 saat içinde hiçbir organizasyonu öyle tıkır
tıkır, öyle sorunsuz, öyle mükemmel gerçekleştiremez. Hiçbir şey bir diğerinin ayağına
takılmıyordu! “Nedeni neydi peki bunun?” diye sorsalar;
“Çünkü o bir
organizasyon değildi, Kurtuluş Savaşı ruhuydu… Gerektiği zaman ortaya çıkan
Anadolu ruhuydu!” derim.
TEŞEKKÜRLERİMİZLE…
Büyük bir krizi bu
kadar mükemmel yönettiğiniz için… Bu karanlık günlerde, bize sahipsiz
olmadığımızı hissettirdiğiniz için… Bu “Yöneticisiz kaldık” dediğimiz günlerde,
durumun hiç de öyle olmadığını bizlere gösterdiğiniz için… Yaptığınız işi,
yaşadığınız coğrafyayı, ülkenizi ve dünyayı tutkuyla sevdiğiniz için… O
mükemmel personeliniz için… Şehrin bütün kurum ve birimlerinin sevgisini
kazandığınız ve bu yangını hep birlikte söndürdüğünüz için… Bize Umut olduğunuz
için, size sonsuz minnettarız Sevgili Ahmet Aras!
Ve de elbette;
TYBA, Bodrum Belediyesi Zabıta birimi, Halkla ilişkiler birimi, İtfaiye Ekibi,
yangını söndürmek için elinden geleni yapan köylüler ve gönüllüler; sizlere de
sonsuz teşekkürler!
ÖNEMLİ NOT:
Ben sadece kendi
yaşadıklarımı, yani Bodrum’u anlattım. Yoksa biliyorum ki ülkemdeki işini
seven, duyarlı, vicdanlı ve becerikli bütün Yerel/Merkezi Yöneticiler ve
Gönüllüler de bu kocaman yangını söndürme sürecine büyük destek verdiler.
Dolayısıyla, "Sizlere de sonsuz teşekkürler!”
Umarız ki çabanız,
işini bilmeyen ve sevmeyen tüm Yöneticilere pusula olur…”
Bu yazıda anlatılanlara paralel işler Antalya’mızın afet
bölgelerinde de yaşandı. Ben de buradan başta Muhittin Böcek başkanım olmak
üzere, afet yörelerinin yerel yöneticilerine ve ekiplerine yürekten teşekkür
etmek istiyorum. İyi ki varsınız, iyi ki sizleri seçmişiz…