- Takipte Kalın
- Tweet
Dün 10 Ocak’ta Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladık.
Dostlarımız, ama gerçek dostlarımız güzel sözlerle günümüzü kutladılar,
bizi ellerinden geldiğince onore ettiler.
Bazı çevreler hamasi sözlerle vazife icabı bu günü kutlayan mesajlar
yayınlarken, bazıları kulağının üstüne yatmayı tercih edip, bu günü anımsamadılar
bile.
Geçenlerde bir vesile ile SGK’nın kayıtlarından hizmet çizelgemi
indirdim. Gazetecilikte ilk sigortam 1972 yılında yapılmış. Yani bu yıl 50
yıllık gazeteci olmuşum.
Bu elli yılın tamamını ne yazık ki bu mesleği icra ederek geçirmedim.
Akademisyenlik, hocalık, danışmanlık, yurt dışı derken, uzun yılları
kaybetmişim bu güzel mesleği yapmadan.
2010 yılında Antalya’ya yerleştikten sonra tanıştığım Başkaya ailesi
bana kucak açıp, bu saygın mesleği yeniden yapmam için bana fırsat tanıyınca,
çocuklar gibi sevinerek yeniden yazmaya başladım.
Hem bu kez günlük haber kovalayan muhabir değil, köşe yazarı olmamı
istediler. Ben de seve seve kabul ettim. Yeniden kadrolu gazeteci olmak
öylesine heyecan verici ki anlatamam. Genç arkadaşlarıma bu mesleği
seçmelerini, hekimliği, hukuk insanı olmayı, mühendisliği tavsiye etmekten daha
fazla eli kalem tutan herkese adrenalini yüksek bu mesleği yürekten tavsiye
ederim.
Haberlerin önünde koşmak, herkesin ertesi gün okuyacağı haberi, aynen
yemek pişirirken duyulan heyecan gibi yüksek bir heyecanla yazıp, insanlara
sunmak gerçekten insanın adrenalin salgısına pik yaptırır. Bunu mesleği yapan
tüm gazeteciler bilir, hisseder.
Ben dün Facebook sayfamda 1979-80 yıllarından bazı fotoğraflar
eşliğinde anılar paylaştım.
Bu anıların önemli bir bölümü 1979 yılı 12 Ekim seçimleri öncesi üç
partinin başında bulunan, dönemin üç önemli liderinin İstanbul Mitinglerinden
kareler içeriyordu.
Neden bunları seçtim biliyor musunuz?
O dönemde birbirine rakip, birbirleriyle anlaşmaktan uzak, ülkenin
içinde bulunduğu kaotik ortamı bir türlü çözemeyen, farklı siyasetlerin
liderleriydi onlar. Ve ben siyasi görüşünü hiç saklamayan bir gazeteci olarak
hepsinin seçim mitinglerinde otobüslerine binebiliyor, hepsi ile ve o
partilerin tüm milletvekilleri, il yöneticileri, bakanları ve dönemin tüm
bürokratları ile istediğim zaman, elbette randevumu alarak görüşüyor, tüm
toplantılarına katılabiliyordum.
Bir dönem yaptığım spor muhabirliğinde de her takımın antrenmanını,
maçını izler, her takımın başkanından sporcusuna herkesle röportaj
yapabilirdim.
40 yıl sonra, gazete ve TV muhabirlerinin, yazarların, TV’lerde program
yapımcılarının durumlarını gördükçe içim acıyor. Bir gazetenin ya da TV’nin
muhabiri, sırf o kanal muhalif yayın politikası izlediği için toplantıya
sokulmuyor, parti başkanının hatta ülkenin Cumhurbaşkanının uçağına, aracına
alınmıyor. Ya da bir kulübün haberlerini yapıyor diye başka bir kulübün
kapısından sokulmuyor.
Bunları gördükçe de benim içim acıyor. Her habere koşturan, her görüşle
aynı mesafede olan, yazdıkları ile her zaman okunan gazetecilerin yerini de
bugün, ne yazık ki kalemi hep bir tarafa eğilmiş, yeri geldiğinde militanca
tavır sergileyebilen gazeteciler almakta.
Kalemi ya da bugünkü teknoloji ile klavyesi hep bir yöne eğik yazmayan,
ağızı hep bir başkasının borazanlığını yapmayan, özgür iradesi ile hep doğrudan
yana olan meslektaşlarımın “Çalışan Gazeteciler Günü” Kutlu Olsun.