- Takipte Kalın
- Tweet
1924 de Denizyolları İşletmesi tarafından
İngiltere’den satın alındı. Gemiye Karadeniz adı verildi. 130 metre boyunda, 16
metre genişliğindeydi. Aslında siyahtı.
İki yıl İstanbul’dan İzmir’e ve Karadeniz
Limanlarına yolcu seferleri yaptı.
Sonra Haliç Tersanesine çekildi. Bembeyaz
boyandı, kuğu gibi oldu.
Ve 1926 yılı geldiğinde o müthiş proje için
sefere çıktı.
Neydi bu proje?
1925 yılı bütçesi hazırlanırken ortaya çıkan
bir düşünceydi. Ticaret Bakanlığı bütçesi görüşülürken gündeme gelen bu tasarı,
bizzat Mustafa Kemal'in projesiydi.
Karadeniz Gemisi bir yüzen fuar olacaktı. Türkiye
Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzünü dünyaya tanıtmak üzere planlanacak, Avrupa
Limanlarını gezecekti.
Bu proje dünyada bir ilkti.
Karadeniz vapuru Cumhuriyetin ilanından sadece
3 yıl sonra bu proje için hazırdı.
Mustafa Kemal Mudanya'dan bindi, son
denetlemeyi bizzat yaptı.
İçi Türk Malı,yerli ürünlerden oluşan bir
sergiydi. Üzüm, incir, Hereke halıları, Kütahya çinileri, lokum, Edirne sabunu,
nakışlar, bakır tepsiler, tütün, yün, deri, koza, fındık vs, tamamı Türk Malı
ürünlerden oluşan sergiydi.
Sergi salonları; Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel
Sanatlar Akademisi) öğrencilerinin yaptığı heykel, resim ve biblolarla
süslenmişti. İbrahim Çallı gibi ressamlarımızın tabloları asılıydı.
“Dünyanın bize gelmesini beklemeyelim, biz
dünyaya gidelim” vizyonuydu.
Genç Türkiye'nin uluslararası halkla ilişkiler
gemisiydi. 180 yolcusu 105 mürettebatı vardı, yolcuları Türkiye'nin
aydınlarıydı.
Milletvekilleri, gazeteciler, heykeltraşlar,
ses sanatçıları, tiyatro sanatçıları, İstiklal Marşı'nın bestecisi Zeki Üngör
yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 47 sanatçısıyla gemideydi. Her
gidilen limanda o ülkenin milli marşı çalınıyor, konserler veriliyordu.
Kaptanlığını Atlantik'i geçen ilk yolcu gemimiz
Gülcemal'in efsane kaptanı Topuz lakaplı Lütfü bey yapıyordu. Liman İşletmeleri
Genel Müdürü Rauf Manyas sergilerin, 7 lisan bilen Semiha Hanım ise protokol
müdürüydü. Dekorasyonu mimar Naci bey tarafından yapılmıştı. Bu kadroyu da
Mustafa Kemal seçmişti.
İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça broşürler
basılmış, ürünlerin üzerine 4 lisanda etiketler yapıştırılmıştı. Yabancı
tüccarların Türkiye'den ithalat bağlantısı kurabilmesi için standlar, hatta İş
Bankası şubesi bile vardı. Her standın başında iki üç dil bilen öğrenciler yer
alıyordu.
12 ülkede, 16 şehri ziyaret edildi. İspanya’da
Barcelona, Fransa’da Le havre, İngiltere’de Londra, Hollanda’da Amsterdam, Almanya’da
Hamburg, İsveç’de Stockholm, Finlandiya’da Helsinki, Rusya’da Leningrad, Polonya’da
Gdansk, Danimarkada Kopenhag, Belçika’da Antverp, Fransa’da Marsilya, İtalya’da
Napoli ve Cenova limanlarına uğrandı.
İngiliz, Fransız ve Alman gazeteleri Kemal
Paşa'nın kısa saçlı kızlarını manşet yapmıştı, mürettebatın yarısından fazlası
kolejlerden seçilen İngilizce, Fransızca konuşan kızlarımızdı. Rengarenk
elbiseler giymişlerdi, Avrupa kültürüne hakimdiler. Fesli insanların ülkesi
İmajını bir anda yıkmışlardı. Avrupa hayretler içinde Türkiye'nin çağdaş yüzü
ile tanışıyordu.
Limanlarda verilen konserlerde adeta izdiham
yaşanıyordu. Konserleri toplamda 70.000 civarında insan izlemişti.
Karadeniz Vapurunu, pürüzsüz İngilizce konuşan
Bedia Celal hanımın rehberliğinde gezen Amsterdam Belediye Başkanı, “böyle bir
Türk kadını ile karşılaşacağımı düşünemezdim” diyordu.
Erkek mürettebatımız, Lacivert ceket, lacivert
pantolon, tiril tiril beyaz gömlekler giyiyor, zarif boyun bağları
takıyorlardı. Doğudan gelen bir vapurun "Orient esintisi"
getireceğini düşünenler fena halde yanılıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü yılında güler
yüzlü modern Türklerle karşılaşmışlardı.
Bütün bunlar Mustafa Kemal zekâsının
yansımasıydı. Türkiye'nin sosyoekonomik tanıtımını yapan, bu yüzen fuar, on yıl
sonra gündeme gelecek olan İzmir Enternasyonal Fuarı'nın da işaret fişeğiydi.
Karadeniz Vapuru bütün bu işi 86 gün 22 saatte
başarmıştı. Yani onun milli üretimle elde edilen yerli mallarını dünyaya
tanıtıp, satış bağlantıları kurmak için yıllara ihtiyacı yoktu.
Yerli ve Milli olmak o yıllarda ve o şartlarda
böyle hızla gerçekleşiyordu. Çünkü ülkenin başında gerçekten bir dünya lideri
olan Mustafa Kemal Atatürk vardı.