Yargıtay Yüksek Mahkemesi'nden "Garip Bülbül Neşet Ertaş, Hayatı, Sanatı ve Eserleri" adlı kitabın devasa banka kredileri kullanılarak bir araya getirilen 4,5 milyon dolarla ortaya çıkan sinema filmi uyarlamasının , bu filmin çekimleri öncesinde Neşet Ertaş'ın ailesinin çekim izninin ve onayının alınmadığı gerekçesiyle, Türk halkına asla gösterilmemesi kararı çıktı...

"Bozkırın tezenesi" olarak bilinen Neşet Ertaş’ın hayatını anlatan 'Garip Bülbül' Ertaş'ın ailesinin itirazı ve Neşet Ertaş'ın vefat etmeden önce ailesine "Hayatımı konu alacak filme asla izin vermeyin" tarzındaki sözlü vasiyeti üzerine yargıtay kararıyla sinema seyircisine hiçbir zaman gösterilemeyecek...

Mahkeme senaryoda rızası olmamasına rağmen aile üyelerinin filmde çeşitli oyuncularca canlandırılmasını ve Neşet Ertaş ölümünden önce yakınlarına sözlü olarak hayatının film yapılmamasını vasiyet ettiği halde hayatını konu alan bir film çekilmesini hukuka aykırı buldu.

Filmin vizyona girmeyeceğini duyuran Neşet Ertaş'ın ailesinin avukatı Uğur Çapkın, "Mahkemelerden biri haklılığımızı nihayet gördü ve tedbir kararı verdi. Film vizyona girmeyecek. Bizi gönülden destekleyen tüm arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederiz" dedi.

Avukat Çapkın daha önce yaptığı açıklamada, iki imza alınması sonucu Ertaş'ın eserlerinin kullanıma açıldığını ve kitap üzerinden film çalışmasının ailenin izni olmadan yapıldığını söyleyerek, "Ne ailenin ne de Neşet Ertaş'ın verdiği bir izin var. Ertaş'ın eserlerinin notaya alınması başka bir şey, eserlerin film olarak ve ailenin izni olmadan perdeye aktarılması başka bir şey" demişti...

Neşet Ertaş ailesinin avukatı Uğur Çapkın, mahkemenin Neşet Ertaş’ın ölümünden önce söylediği “Rızasız bahçenin gülü derilmez” sözüyle kazanıldığını belirtirken, Filmin yapımcısı Mustafa Uslu mahkeme çıkışında “Benim doğmamış çocuğuma kürtaj yaptılar” dedi...

Yargıtay’dan çok önemli emsal karar:

Biyografi filmlerinde aile onayı artık şart!

Yargıtay verdiği emsal kararda filmde aile üyelerinin çeşitli oyuncular tarafından canlandırıldığını, aile üyelerinin buna izin vermediğini ve Neşet Ertaş’ın hayatının film yapılmasına aile üyeleri karşı çıktığı halde filmin çekilmesinin kişilik hakları ve unutulma hakkına aykırı olduğunu duyurdu...

Yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak’ın üstlendiği filmin çekileceği Ağustos 2021’de duyurulmuştu. Ancak sanatçının ailesi kişilik hakları ihlali gerekçesiyle filmin çekilmesini istemediklerini belirterek yapımcı Mustafa Uslu’ya noter imzalı ihtarname gönderdi...Neşet Ertaş’ın ailesi tedbir kararının ardından filmin yapımcısı Mustafa Uslu’ya iki dava açmıştı. Bunlardan ilki filmin kişilik haklarını ihlal ettiği, diğeri ise müzisyenin eserlerinin izinsiz olarak filmde kullanıldığı gerekçesiyleydi.

Yapımcı Mustafa Uslu ailenin dava açtığı gerekçelere “Ben filmi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan kitaptan yola çıkarak çekeceğim. Ailenin bu konuda bir hakkı yok. Filmin müziklerinin kaydı Ankara’daki Müzik ve Güzel Sanatlar Akademisi’nin stüdyolarında yapıldı” demişti.

Filmin çekimleri 2022’de tamamlanmıştı...Mustafa Uslu filmin Erol Parlak’ın kaleme aldığı ‘Garip Bülbül, Neşet Ertaş’ kitabı esas alınarak çekildiğini söyleyince müzisyen ailesi bu kez yazara da dava açtı.

Aile, Erol Parlak’ın söz konusu kitapta sadece Neşet Ertaş’ın eserlerini notalaştıracağını söylediğini ancak Neşet Ertaş'ın ailesinin iznini almadan sanatçının hayat hikayesini de kitaba ekleyerek Ertaş 4. evre kanser tedavisi görürken ölümünden kısa süre önce noter onaylı belgeleri hastanede sağlık raporu alınmadan imzalattığını iddia ederek dava açtı.

4,5 milyon dolar harcadığı 'Neşet Ertaş' filmi vizyona giremeyen Mustafa Uslu icralık oldu: 'Ailemle birlikte ülkeyi terk ediyorum'

Müslüm ve Ayla'nın yapımcısı Mustafa Uslu'nun 4,5 milyon dolar harcayarak çektiği Neşet Ertaş filmi, mirasçıların açtığı dava sonucu sinemalarda gösterime girmeden rafa kaldırıldı. Bankadan çektiği krediyi ve çocuklarının okul taksitini ödeyemeyen Uslu, "İcralık oldum. Çok sevdiğim ülkemi ailemle beraber terk etmeye karar verdim" dedi.

Müslüm ve Ayla gibi filmlerin yapımcısı Mustafa Uslu, borç batağına girdi.

4,5 milyon dolara çektiği Neşet Ertaş filmi, mirasçıların açtığı dava sonucu yayınlanamayan Uslu, icralık olduğu için oyuncu eşi Sinem Uslu ve çocuklarıyla Almanya'ya taşınma kararı aldı.

"ÜZGÜN VE BOYNU BÜKÜK ŞEKİLDE ÜLKEYİ TERK EDİYORUZ"

Filmi yayınlanamadığı için bankadan çektiği krediyi dahi ödeyemeyen Mustafa Uslu, 2. Sayfa'ya yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Türkiye'de film çekmek çok zor iş. Neşet Ertaş filmine 4.5 milyon dolar harcamıştık. Rahmetli Neşet Ertaş'ın mirasçıları kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle dava açtı. Maalesef davanın görüldüğü mahkeme tarafından filmimiz dahi izlenmeden, bilirkişi raporu dahi alınmadan vizyona girmesi engellendi. Bu sebeple bankadan film için çekmiş olduğumuz kredi borçlarımı ödeyemedim, icralık oldum.

Serdar Ortaç'ın kumar borcunu 7 defa yapılandıran banka benim isteğimi maalesef kabul etmedi. Çocuklarımın okul taksitini dahi ödemekte zorlanıyorum, kiralık arabaya biniyorum. Çok sevdiğim ülkemi ailemle beraber terk etmeye karar verdim. Üzgün ve boynu bükük gidiyoruz. Almanya'da yaşayacağız. Bundan sonraki hayallerimizi orada gerçekleştirmeye çalışacağız, hoşça kalın."

"Garip Bülbül Neşet Ertaş, Hayatı, Sanatı ve Eserleri" adlı kitap Erol Parlak tarafından yazılan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları'nca basıldı...

Derviş Abdallar soyundan, tıpkı babası gibi bir garip bülbül misali sürdüğü ömrü boyunca elinde sazı, dilinde sözü, yüreğinde aşkın közüyle, korun içine çekilen ateş misali, emeğini ozan bilgeliğinin ardı­na gizleyerek hep hayatı havalandırdı, Neşet Ertaş. Yaşadığını söyledi, söylediğini yaşadı. Engin gönlü, yalınkat yüreğinden taşan hüzünlü ve yanık ifadesi ile havalandırdığı türküleri, Anadolu tarihi kadar derin, Anadolu toprağı kadar bereketli, Anadolu kültürü kadar zengin, Anadolu insanı kadar içten, sade ve cö­mert... Garip Bülbül Neşet Ertaş'ı anma ve armağan kitabının birinci cildi Neşet Ertaş’ın hayatına, ikinci cildi ise sanatı ve eserlerine ayrıldı. Eser, Neşet Ertaş eserlerinin sözleri, notaları, plak görselleri ve Neşet Ertaş fotoğrafları ile zenginleştirildi...

"Türkülerin Babası", "Anadolu Efsanesi" ve "Abdal Müzisyen" gibi lakaplarıyla bilinen Neşet Ertaş, 11 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu. Abdallık kültürünün son efsanesi olarak bilinen halk ozanı, hayatı boyunca yaklaşık 400 plak, birçok kaset ve "long play"e imza atarak eserlerinde Anadolu insanının acı ve kederini dile getirdi.

Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesi, Abdallar (Kırtıllar) köyünde 1938'de dünyaya gelen halk ozanı, 8 yaşına kadar doğduğu köyde yaşadı. Daha sonra ailesiyle İbikli (Çiçekdağı) köyüne yerleşen Ertaş, müzik hayatına da kendisi gibi saz üstadı olan babası Muharrem Ertaş sayesinde başladı.

Bozlak türkülerini feryat olarak nitelendiren Ertaş'ın ilk çalgısı annesi Döne Ertaş'ın çamaşır tokacına tel takmak suretiyle yaptığı oyuncak bağlamaydı.

Okula gidemeyen, fakat çok küçük yaşta bağlama ve keman çalmayı öğrenen sanatçı, okumayı da ağabeyi Necati Ertaş'tan öğrendi.

Neşet Ertaş, çocukluğunda babasıyla birlikte Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat gibi birçok yeri gezerek saz çalıp, türküler söyledi.

"NEDEN GARİP GARİP ÖTERSİN BÜLBÜL" TÜRKÜSÜYLE İLK PLAĞINI ÇIKARDI

Babasından müzikle ilgili pek çok şey öğrenen Ertaş, 14 yaşında İstanbul'a gelerek ilk plağını 1957'de babasının yazdığı "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" türküsüyle çıkardı.

Bu çalışması geniş kitlelere ulaşan Ertaş, kısa sürede Anadolu'nun tamamında tanınan ve dinlenen bir halk ozanı oldu.

Yaklaşık iki yıl boyunca İstanbul'da plak, kaset ve konser çalışmaları yapan Ertaş, daha sonra Ankara'ya yerleşti ve sanat hayatını burada sürdürdü.

Usta müzisyen, bu süreçte "Türkülerin Babası", "Anadolu Efsanesi" ve "Abdal Müzisyen" gibi isimlerle de anılmaya başlandı.

Mahalli sanatçı unvanıyla Ankara Radyosu'nda programlar yapan Ertaş, Leyla Hanım ile tanışıp evlendi ve çiftin 3 çocuğu oldu fakat 7 yıl sonra eşinden ayrıldı.

ÇOK UZUN YILLAR ALMANYA'DA YAŞADI

Yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle enstrüman çalamaz hale gelen ve tedavi için Almanya'ya yerleşen Ertaş, çocuklarının eğitimi ve sanat çalışmaları dolayısıyla uzun süre bu ülkede ikamet etti.

Türkiye'de plakları, radyo programları, konser ve düğün performanslarıyla büyük bir üne kavuşan Ertaş, Almanya'daki birinci kuşak Türk göçmenler tarafından da çok sevilen bir isim oldu. Kendi üslubuyla gelenekten gelen türküleri icra eden Ertaş, 2000 yılında İstanbul'da yeniden sevenlerinin karşısına çıktı.

Abdallık kültürünün son efsanesi olarak bilinen Ertaş, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen "Devlet Sanatçısı" unvanını kabul etmedi.

Hayatta olduğu dönemde Kültür ve Turizm Bakanlığınca "Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" kapsamında "Yaşayan İnsan Hazinesi" ilan edilen Ertaş, eserlerinde Anadolu insanının acı ve kederini dile getirdi.

Ertaş'a, İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tarafından 2011'de fahri doktora unvanı verildi, sanatçının bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuarlarda ders olarak okutuldu.

Hayatı boyunca yaklaşık 400 plak, birçok kaset ve "long play"e imza atan Ertaş, 25 Eylül 2012'de prostat kanseri sebebiyle İzmir'de 74 yaşında öldü.

Hayatı ve eserleri Prof. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap olarak yayımlanan Ertaş'ın albümlerinden bazıları şöyle:

"Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde", "Kendim Ettim Kendim Buldum", "Kibar Kız", "Gel Gayri Gel", "Türküler Yolcu", "Gitme Leylam", "Kova Kova İndirdiler Yazıya", "Seher Vakti", "Polis Lojmanları", "Benim Yurdum", "Gönül Yarası", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Zahidem", "Gönül Dağı", "Ölmeyen Türküler 2", "Ölmeyen Türküler 3", "Sazlı Sözlü Oyun Havaları", "Niye Çattın Kaşlarını", "Yar Gönlünü Bilenlere", "Garibin Dünyada Yüzü Gülemez", "Altın Ezgiler", "Gurban Olduğum", "Ağla Sazım", "Hata Benim", "Mühür Gözlüm"

Mustafa Uslu'nun yapımcılığını yaptığı "Müslüm" Türkiye sinemalarında 6.480.563 seyirci topladı...

Arabesk müziğinin efsane ismi Müslüm Gürses'in hayat hikayesini beyazperdeye taşıyan Müslüm filminin yönetmenliğini Ketche ve Can Ulkay üstleniyor. Senaryosunu Hakan Günday'ın kaleme aldığı filmde Müslüm Gürses'i Timuçin Esen, eşi Muhterem Nur'u ise Zerrin Tekindor canlandırıyor. Müslüm Gürses ve Muhterem Nur'un hayatını anlatan film; çocuk yaşta, tesadüfen girdiği Adana Halkevi'nde bağlama ustası Limoncu Ali'yle tanışan Müslüm Gürses, kendisinden hem müzik bilgisi hem de ilerleyen yaşlarında sık sık hatırlayacağı çok önemli hayat dersleri alır. Limoncu Ali, bir öğretmen olmasının ötesinde çocuk Müslüm'e şefkat gösterir, bir nevi babalık yapar.

Mustafa Uslu'nun yapımcılığını yaptığı "Ayla" Türkiye sinemalarında 5.589.872 seyirci topladı...

Kuzey Kore'nin 25 Haziran 1950'de Güney Kore'yi işgal etmesiyle başlayıp 27 Temmuz 1953'te sona eren "Kore Savaşı" 900 kadar Türk askerinin şehit olmasına neden oldu...

Türkiye, Kore Savaşı'nda 900'ü aşkın şehit vererek, 3'üncü sırada yer aldı...Kore Savaşı, 25 Haziran 1950'de Kuzey Kore'nin Güney Kore'yi işgal etmesi üzerine başladı.Çin ve Sovyetler Birliği Kuzey Kore'ye, ABD önderliğindeki Birleşmiş Milletler (BM) de Güney Kore'ye savaş boyunca destek verirken, BM Güvenlik Konseyinin (BMGK), BM güçlerini, Kuzey Kore işgalini sonlandırmak için Kore'ye göndermeye onay vermesi üzerine dönemin hükümeti, Güvenlik Konseyi'nin çağrısına olumlu cevap vererek, Kore'ye 1 tugay gönderilmesi kararını aldı. Cumhuriyet tarihinde yurt dışına ilk defa asker gönderme kararı, 1952'de NATO'ya üyeliğimizin de yolunu açtı...Türkiye BM tarafında savaşa katılma kararı aldı ve Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrindeki 1. Türk Tugayı, 17 Eylül 1950'de Hatay'ın İskenderun Limanı'ndan yola çıktı ve 12 Ekim 1950'de Pusan Limanı'na ulaştı.Güney Kore Savunma Bakanlığı kaynaklarına göre, savaşa 21 bin 212 askerle toplamda 4 tugayla katılan Türkiye, asker sayısı bakımından Kore Savaşı'na katılan 16 ülke arasında 4'üncü sırada yer aldı.

Ayla, Kore Savaşı sırasında kimsesiz bir şekilde bulduğu beş yaşındaki bir kızın yaklaşık bir buçuk yıl boyunca bakımını üstlenen Astsubay Süleyman Dilbirliği ile Ayla adını verdiği kız çocuğunun hikâyesini anlatıyor...1950 yılında Kuzey Kore, Güney Kore' ye saldırdığında Birleşmiş Milletler' in yaptığı yardım çağrısı sonucu Türkiye, Kore'ye bir tugay gönderir. Her şey gönderilen tugayın içindeki askerlerden birisi olan Süleyman Astsubay'ın savaş meydanında annesi babası öldürülmüş küçük bir kız bulmasıyla başlar. Süleyman Astsubay bulduğu 5 yaşındaki küçük kıza ay gibi yüzü olduğu için Ayla ismini verir. 15 ay boyunca Ayla'nın bakımını üstlenen Süleyman Astsubay'ın artık Türkiye' ye dönmesi gerekmektedir. Ayla'yı bırakıp gitmek istemeyen Süleyman, Ayla'yı Türkiye'ye götürmek için birçok yolu dener ancak bir türlü Kore yasalarını aşıp Ayla'yı Türkiye'ye dönerken yanına alamaz. Savaş günlerini geride bıraktıktan 60 yıl sonra Ayla ve Süleyman tekrar bir araya gelirler.