1
1940-1945 arasında Nazi Almanyası İngiliz, Amerikan ve Rus uçakları tarafından bombalanarak tam bir harabe,moloz, enkaz ve toz yığını haline getirildi...Bombardıman Postdam'daki Prusya ordusuna ait Osmanlı imparatorluğu arşivini de yaktı, kül etti...Neredeyse hiçbir belge, döküman, mektup, günlük yanmaktan kurtulamadı ve günümüze ulaşamadı...
2
CHP'nin çetin ceviz lideri Kemal Kılıçdaroğlu 2019'un ilk çeyreğinde "Türkiye'de 8 milyon işssiz var" deyince AKP'li Berat Albayrak "2019'da 2,500.000 işsizi işsizlikten kurtaracağız" cevabını vermiş ve sözünü tutamamıştı!
3
"Bütün ümidim gençliktedir" diyen Atatürk acaba bugünkü gençlerimizi görseydi, tanısaydı acaba ne derdi? Bir tahmin yürütün birazcık! Acaba bugünkü gençlerimizi görse tanısa oturur hüngür hüngür ağlar mıydı?
1923'ten sonra oluşturulan milli servetleri, varlıkları 2002 sonrasında 70+ milyar dolara haraç mezat satmamız için Atatürk ne derdi?
AKP'nin sadece 17 yılda (2018 sonuna kadar) 2 trilyon dolar vergi topladığını ve yine de ulusal borcumuzun 500 milyar dolar üzeri olduğunu öğrenseydi Atatürk hepimizi azarlamaz mıydı?
Atatürk Orman Çiftliği'nin son halini görse Atatürk herhalde, büyük olasılıkla bir kez daha kalp krizi geçirirdi!
Atatürk 1923 ve 1937 Mersin ziyaretlerinde şehirde dolaşırken saray yavrusu evler, konaklar, köşkler, malikaneler, yalılar gördüğünde bunların sahiplerinin kim olduğu hakkında bilgi istedi...
Aldığı cevap daima şöyleydi: bu harika evlerin % 100'ü GayriMüslümlere aitti...
Bir tanesi bile Türklere ait değildi...Çünkü Türkleri imparatorluk savaş meydanlarında bozuk para gibi harcarken GayriMüslimler servetlerine servet katmıştı, kamyon kamyon para kazanmışlardı!
Türkler ise 6 ila 8 yıl süren askerliklerinde Yemen, Suudi Arabistan, Filistin, Danube-Tuna, Suriye, Balkanlar, Arnavutluk, Kafkasya, Çanakkale cephelerinde savaşmakla meşguldü..Şanslıysalar engelli durumuna düşmeden ya da ölmeden sağsalim evlerine dönmüşlerdi...
Osmanlı 1683'ten itibaren toprak kaybetmeye başladı...Mesela Ege'deki 12 adaları 1912'de İtalyanlara verdik...Osmanlı İngiliz Rus rekabetinde tampon ülke konumuna düştü...İngiltereyi yönetenlere göre "hasta ve gırtlağına kadar borçlu adam Osmanlı" Rusya ile İngiliz İmparatorluğu arasında tampon ülke olarak yaşamalıydı...
1878'de İstanbul Yeşilköy'de (bugünkü Atatürk Havaalanı bölgesinde) devasa bir Rus ordusu toplandı...Savaşı kaybetmiştik...Ruslar zafer elde etmişti...Bu Rus ordusunu 2. Abdülhamit İngiltere'ye Kıbrıs'ı rüşvet olarak vererek İstanbul'dan çıkarabildi...İngiltere İstanbul'un Rus işgaline girmesini ulusal menfaatlerine tehdit olarak değerlendirdi ve Rusya'ya "İstanbul'dan ordularını derhal çıkar...Bunu yapmazsan İngiliz-Rus savaşı çıkacak" tehdidini iletti...Ruslar İngiltere'yle savaşmayı göze alamadı ve ordularını İstanbul'dan geri çektiler...
1853 1856 arasında İngiltere ve Fransa Osmanlıyla ittifak yaparak Ruslara karşı savaşmıştı...1870-1871 Fransa Almanya savaşı ve bu savaştaki Alman zaferiyle birlikte Osmanlı Alman ittifakının temelleri atıldı...Bu ittifak Osmanlının cenaze merasim tarihini öne çekti...
Videoda 1918'de Batum'da Osmanlı askerleri zaferlerini kutluyor...Göbek atıyor askerlerimiz...Çünkü Batum Osmanlıya geri dönmüş...Sevinç çığlıkları atılıyor...Aptalca bir mutluluk anı...Oysa fethetmek marifet değil ki, önemli olan fethettiğin toprağı elde tutabilmek...Marifet elde tutabilmek...1921'de Batum'u Ruslara verdik!
Osmanlı Genelkurmayındaki subay seçkinleri 1300'lerde Rusya'nın yalnızca 12.000 kilometrekare toprağı olduğunu unutuvermişti!
Birinci dünya savaşı başlarken 1914'te Rusya 175 milyon, Osmanlı 21 milyon nüfusa sahipti...
1853 sonrasında Osmanlının çöküşü hızlanmıştı...
4
Akademisyen yazar Erik Jan Zürcher “Ölüm ile Firar arasında / Osmanlı Askerinin 1. Dünya Savaşı deneyimi” başlıklı makalesinin bir yerinde şunları yazmıştır:
Son 25 yıllık süreçte, 1. Dünya Savaşı araştırmalarının geniş ve verimli alanında savaş tarihine belirli bir yaklaşım; Martin Middlebrooks’un ünlü “The First Day on the Somme” (1971) adlı çalışmasıyla John Terraine’in çeşitli çalışmalarıyla özetlenebilecek yaklaşım popüler hale gelmiştir.
Savaş deneyimine odaklanmak için savaşın sosyal tarihinin yazılması girişiminde 1. Dünya Savaşı’na “aşağıdakilerin” deneyimleri incelenerek yaklaşılır.
Siperlerde hizmet vermiş, ambulansları kullanmış ve fabrikalarda mermi üretmiş insanların bakışına öncelik veren bir yaklaşımdır bu…
Tarihin bu tarzda yazımı için Avrupa’da mektuplar, günlükler, hikayeler, şiirler, tablolar, otobiyografiler (anılar) ve sözlü tarih gibi bol miktarda materyal mevcuttur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tamamen farklı bir durum söz konusudur ve basit bir sebebi vardır.
Osmanlı ordusunda görevli askerlerin çok büyük çoğunluğu okur yazar değildi.(…)
Birliklerde bazen onbaşı veya çavuşlar resmi yazıcı işlevi görüyor; kendilerine dikte edilen mektupları yazıyorlardı.
Ancak köylerden cepheye yeni gelenlere haberlerin sözlü olarak verilmesi daha yaygındı.
Aynı şekilde taburcu edilen veya tedavisi süren askerler de mesajları aynı şekilde alıyordu.
Bütün bunların anlamı, Osmanlı askerlerinin geriye günlük veya mektup gibi yazılı belge bırakmamış olmasıdır.
Ayrıca resim yapmanın Sünni İslam tarafından hoşgörülmemesi nedeniyle elimizde herhangi bir çizim de yoktur.
Türkiye’de sözlü tarih yaygın olmakla birlikte son üç dört yıllık dönemde daha çok yazılı belge, 1. Dünya Savaşı araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Osmanlı askerinin hayatta kalmaya çalıştığı koşulları anlatan birkaç kaynak vardır ama tek istisna dışında hepsi tipik “tepeden aşağıya” tarzında dökümanlardır.
Dolayısıyla savaşı yüksek rütbeli subayların bakış açısından anlatırlar.
Ali İhsan Paşa, Cemal Paşa, Ahmet İzzet Paşa (Furgaç), Selahaddin Adil Paşa, Halil Paşa (Kut), Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Kazım Karabekir Paşa gibi Osmanlı subayları ile Liman von Sanders, Kress von Kressenstein, Kannengiesser, von Gleich, Guhr, Guse, von Seeckt gibi Alman subayların, hatta Pomiankowski gibi Avusturyalıların yazdığı hatıralar ve otobiyografiler de mevcuttur.
Önemli bir kaynak da, Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet veren ve sayıları 18 bin ile 20 bin arasında olduğu tahmin edilen Alman askeri misyonu üyelerinden oluşan Asya Gazileri Derneği’nin yayınladığı bültenlerdir.
Ayrıca aynı derneğin yayınladığı “Kafkaslarla Sina Çölü Arasında” adlı yıllıklar da bir başka kaynaktır.
Alman – Osmanlı ittifakının karmaşık yapısı bugüne kadar geniş olarak araştırılmıştır ama bu çalışmalar temelde diplomatik olup doğası gereği çok fazla askeri içerikli değildir.
Osmanlı’nın savaşta gösterdiği çabalarla ilgili olarak, Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Savaş Tarihi ve Stratejik Araştırmalar Başkanlığı tarafından yayınlanan geniş kapsamlı resmi tarih vardır.
Ancak belirli çarpışmalara ve cephelere ağırlık verilmiş olması nedeniyle bölgesel tarih niteliğinde olup 1. Dünya Savaşı’nın genelini vermekten uzaktır.
Türkiye’de bu alanda gösterilen çabaların daha çok 1919 ile 1922 arasındaki İşgal ordularının Türkiye’den sökülüp atılmasına odaklandığı görülür.
1. Dünya Savaşı’na ise İstanbul’da iki savaş arası dönemde yayınlanan Askeri Mecmua isimli yayının tarih bölümlerinde bir miktar yer verilmiştir.
1955 yılına kadar Türkçe dilinde 131 yayın çıkmıştır. Bu miktar ise, aynı dönemde İngilizce, Fransızca ve Almanca yayınlanan yayınların sadece binde ikisine denk gelir.
Avrupa dillerinde Osmanlı savaşının tek detaylı tarihi, Maurice Larcher’in “La guerre turque dans la guerre mondiale” (Paris, 1926) adlı kitabında yer alır.
Savaşın ekonomik ve sosyal tarihi için Ahmet Emin Yalman’ın “Dünya Savaşı’nda Türkiye” (Yale, 1930) adlı kitabı öncelikli ve vazgeçilmez bir kaynaktır.
Türk Genelkurmayı arşivleri yabancılara (ve aynı zamanda birçok Türk araştırmacısına) tamamen kapalıdır.
Yabancı arşivler arasında Freiburg’daki Alman askeri arşivleri (Bundesarchiv-Militararchiv veya kısaca BA-MA) emsalleri arasında en iyisidir.
Bununla birlikte bunların da kendine özgü sınırlamaları vardır. Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman İmparatorluğu’nun kendine ait ulusal kara kuvvetleri olduğu pek söylenemez.
Sadece deniz, hava kuvvetleri ve sömürge birlikleri emperyal kuvvetlerdi.
Ordunun geri kalanı ise, Prusya, Bavyera, Württenberg ve Saksonya birliklerinden meydana geliyordu.
Bunlar normalde birbirinden ayrı birimler olup, savaş zamanında genelkurmayın tasaruffuna verilmekteydi.
Bunun sonucu olarak Alman İmparatorluğu’nun herhangi bir merkezi arşivi yoktu.
Askeri birlikler temelinde en önemlisi hiç kuşkusuz Prusya’ydı.
Ne yazık ki, Nisan 1945’te Almanya bombardımanla dümdüz edilirken, müttefiklerin Potsdam’a düzenlediği hava baskını sırasında Prusya ordusuyla ilgili belgelerin yüzde 98’i yok oldu.
Ortadoğu’da hizmet veren Alman subayların büyük çoğunluğunun Prusyalı olması nedeniyle bu büyük bir kayıptır.
Az sayıdaki Bavyeralı subay için (ki aralarında Kress von Kressenstein da vardır) Bavyera Kraliyet Ordusuyla ilgili belgelerin korunduğu Münih’teki Bavyera Eyalet Merkez Arşivleri’ne başvurmak faydalı olacaktır.
Hollanda Devlet Arşivlerinde, İstanbul elçiliğinden gelen politik raporlara başvurdum.
Hollanda’nın tarafsız olması ve bu konumunun 1. Dünya Savaşı boyunca devam etmesi nedeniyle bu ülkedeki arşivler araştırmalarıma bazen ilginç bilgiler sundu.
Bu kaynakların hepsinin ortak yönü, “tepeden aşağıya” vizyonunu paylaşmasıdır.
Böyle bir vizyona sahip oluşları, onları savaş deneyiminin realitelerinden uzaklaştırır.
Çünkü savaştaki kayıpları acı verici ölümler olarak görmek yerine insan gücü kaybı (istatistik) problemi gibi görürler.
Askerlerin yaşam koşullarına kayda değer dikkat gösteren tek subaylar, imparatorlukta hizmet vermiş olan Alman doktorlarıdır.
Dolaylı yoldan da olsa askerlerin sesini bize ileten tek kaynağın, Mısır ve Mezopotamya cephelerindeki İngiliz askeri istihbaratı ile Selanik, Dardanel (Çanakkale) ve İran’daki keşif birliklerinin gündelik ve haftalık “istihbarat özetleri” olduğu söylenebilir.
Bu istihbarat özetlerinde ajanların raporları ve tarafsız gezginlerin verdiği bilgiler temel alınmıştır.
Osmanlı savaş esirleriyle asker kaçaklarının sorgulanmasından elde edilen bilgiler ile Osmanlı savaş esirlerinin mektuplarını da içerir.
Yazının daha önceki bölümlerinde Osmanlı askerlerinin büyük kısmının okur yazar olmadığı belirtildiği için bir çelişki var gibi gözükebilir.
Ancak bu noktada savaş esirleri ile asker kaçaklarının büyük kısmının Ermeniler olduğu unutulmamalıdır.
Ermeni ve Rumlar arasındaki okur yazarlık oranı, kırsal kesimde bile Müslümanlardan daha yüksektir.
5
ZAMPARALARIN KRALI CASANOVA'NIN ANILARININ ORİJİNALİ ALMANYA'YA YAPILAN İNGİLİZ AMERİKAN BOMBARDIMANLARINDAN SAĞSALİM KURTULARAK BİR MUCİZEYE İMZA ATMIŞTI! ANILARIN ORİJİNALİ GÜNÜMÜZE KADAR ULAŞTI...
1940'larda Leipzig'e düzenlenen İngiliz-Amerikan hava saldırılarından Casanova'nın anılarının orijinalinin zarar görmemesi bir mucizedir...
1791 yılında ünlü zampara Casanova tükenmiş, turşuya dönmüştü...
Teklifleri her seferinde geri çeviriyordu!
La nuit de Varennes filmi (1982) bunu da anlatır!
Jay Sebring, Roman Polanski, Jack Nicholson, François Truffaut, Federico Fellini, Marcello Mastroianni, Marlon Brando, Alain Delon, Warren Beatty, Charles Chaplin, Elia Kazan, Giacomo Girolamo Casanova'yı kendisine rol modeli alan on milyonlarca erkekten sadece birkaç tanesi...
Liste çok uzun...
Telefon rehberi gibi...
Gençlik dönemindeki kadın fetihleriyle, lüks hayatın tadını fazlasıyla çıkarmasıyla ün yapan, itibardan ve tatlı hayattan asla tasarruf etmeyen, müsrifliğiyle Marie Antoinette'e rahmet okutan, cinsel serüvenlerinden frengi hastalığını kapan yüksek sosyete mensubu şair, yazar, filozof, dolandırıcı, sahtekar, kumarbaz, palavracı, sözüne güvenilmez, biseksüel Giacomo Girolamo Casanova (1725-1798) daima yaratıcıların (yazarların, yönetmenlerin, edebiyatın, sinemanın) ilgi odağı oldu...
Üstelik Voltaire, Goethe ve Mozart gibi dönemin en ünlü kişileriyle tanıştığını iddia eden Casanova anılarını epey yalan dolanla ve palavrayla süsleyerek, doldurarak ( gittim dediği yerlere gitmedi, elde ettim dediği kadınları elde edemedi) yayınladı...
Müstehcenlik, muzır neşriyat, abartı, şatafat anıtı olan anıları ilk kez 1822'de aşırı derecede sansür edilmiş olarak yayınlanmıştı: Histoire de ma vie (History of My Life; The Complete Memoirs of Casanova /The Story of My Life")...
Orijinali 1 milyon 200 bin kelimeden oluşur...
2010 yılında, adını gizleyen zengin bir bağışçının sponsorluğuyla Casanova'nın orijinal el yazması, Bibliothèque nationale de France tarafından kurumun bugüne kadar ki en pahalı satın alımı olan 7 milyon Euro ödenerek elde edildi...
Anılar 18. yüzyılda Avrupa'da insanlar nasıl yaşıyordu, neler yapıyordu? konusunda olağanüstü ve çok canlı bir tanıklık tutanığıdır, bir zabıt metnidir...
1940'larda Leipzig'e düzenlenen İngiliz-Amerikan hava saldırılarından Casanova'nın anılarının orijinalinin zarar görmemesi bir mucizedir...
Casanova İstanbul'da da bulunmuştur...
1972'de yayınlanan "Strolling Through Istanbul: A Guide to The City ;İstanbul’u Gezmek İsteyenler İçin Bir Şehir Rehberi" dahil 50'den fazla kitabı olan John Freely (1926-2017) Casanova 1744'te İstanbuldaydı,3 ay burada kaldı...
Sonra Corfu'ya geçti diyor...
Tarihçi Giovanni Scognamillo (1929-2016) ise Casanova'nın 1745'te İstanbul'a geldiğini yazmıştı...
Casanova'nın ününe ün katan popüler kültür sanat ürünlerinden bazıları:
1-Arthur Schnitzler ( Casanova's Homecoming;
Casanovas Heimfahrt ;1918) Kitap
2-Yönetmen Alfréd Deésy (Casanova; 1918) Casanova rolünde Alfréd Deésy
3-Yönetmen Alexandre Volkoff (The Loves of Casanova ; 1927) Casanova rolünde Ivan Mozzhukhin
4-Stefan Zweig (Drei Dichter ihres Lebens: Casanova, Stendhal, Tolstoi ; 1928) Kitap
5-Yönetmen Ricardo Freda (Il cavaliere misterioso ; The Mysterious Rider; 1948) Casanova rolünde Vittorio Gassman
6-Yönetmen Václav Krška (Poslední růže od Casanovy; 1966) Casanova rolünde Felix Le Breux
7-Yönetmen Luigi Comencini (Giacomo Casanova: Childhood and Adolescence; 1969) Casanova rolünde Leonard Whiting
8-Yönetmen Federico Fellini (Fellini's Casanova; 1976) Casanova rolünde Donald Sutherland
9-Yönetmen Ettore Scola (La nuit de Varennes ; 1982) Casanova rolünde Marcello Mastroianni
10-Yönetmen Simon Langton (Casanova; 1987) Casanova rolünde Richard Chamberlain
11-Yönetmen Edouard Niermans (Le Retour de Casanova ; 1992) Casanova rolünde Alain Delon
12- Yönetmen Lasse Hallström (Casanova; 2005) Casanova rolünde Heath Ledger
13-Yönetmen Michael Sturminger (Casanova Variations ; 2014) Casanova rolünde John Malkovich
GELECEK YAZIM: ADOLF HİTLER'İN DOĞUMUNDAN ALTI YIL ÖNCE ÖLEN ALMAN BESTECİ RICHARD WAGNER HOLOCAUST'TA EN AZ 6 MİLYON YAHUDİNİN KATLEDİLMESİNE YOL AÇAN FİKİRLERİN ANA HATLARINI 1850 TARİHLİ ÜNLÜ MAKALESİYLE HİTLER'E ADETA AŞILAMIŞTI!HİTLER 1925-1926'DA İKİ BÖLÜM OLARAK YAYINLANAN ÜNLÜ KİTABINDA DA RICHARD WAGNER'DEN ESİNLENMİŞTİ... SHAKESPEARE'İN "THE MERCHANT OF VENICE" (1596-1598) ADLI ESERİ DE KUŞKUSUZ HİTLER'E ESİN KAYNAĞI OLDU...