Kıbrıs'ta Rumların Türk soykırımı yapmasına engel olan 30.000+ Türk askerinin oradan ayrılmasını isteyen ABD petrol ve altın zengini Venezuela'ya, Panama kanalına, uranyum, altın, demir ve çinko cevherleri gibi maden kaynaklarına sahip Danimarka toprağı (Danimarka Krallığı'na bağlı özerk bir bölge) Grönland'a, 9.985.000 kilometrekarelik Kanada'ya el koymak istiyor...

Venezuela lideri Nicolas Maduro Moros'un Suriye diktatörü Beşşar Esad ve Kolombiyalı Pablo Escobar gibi bir narko-uyuşturucu imparatorluğunu yönettiğini ilan eden ABD Nicolas Maduro Moros'u kendisine teslim edeceklere 25 milyon dolarlık ödül vereceğini ilan etti...

1898'de ABD İspanya'ya savaş açarak Küba,Guam, Porto Riko ve Filipinleri İspanya'nın elinden almıştı...

UZAK GELECEKTE AÇIKLANACAK SIRLAR HANGİLERİ?

Öte yandan, Milli İstihbarat Örgütü arşivinin ilk yıllarını kamuya / halka açtı...

"Goebbels and the Führer" adlı filme konu edilen Nazi propaganda bakanının (Joseph Goebbels) Ankara ve İstanbul gezisi de gizliliği kaldırılan bu arşivde yer aldı...

13-14 Nisan 1939'da Pera Palas Oteli'nde kalan Adolf Hitler'in propaganda bakanı gazeteci,kitap ve nutuk yazarı Joseph Goebbels gezdiği Ayasofya'ya hayran olmuş, İzzet Gazinosunda Safiye Ayla konserini dinlemiş, Kapalıçarşı'dan halı almış, Naziden çok Nazileşmiş Türklerle Galata'daki "Beyoğlu Teutonia Kulüp"te buluşmuş...Bakan "Ayasofya'nın kubbesinin zarif bir ihtişamı var; hafif ve anıtsal" demişti...

Bu satırları okuyanların yaşamadığı "uzak gelecekte" bir dönemde herhalde Milli İstihbarat Örgütü Türkiye ormanlarını hangi komşu ülkenin yaktırdığını ve o ülkenin maşası olan bölücü terör örgütünü de açıklayacaktır...Yaygın iddialara göre bu ülke Yunanistan'dır!

El Fetih -Filistin Kurtuluş Örgütü'nün 1970'de Alman ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Ürdün'deki kamplarda terör, adam kaçırma, sabotaj, öldürme ve bomba imalatı eğitimi vermesi de ileride Milli İstihbarat Örgütü tarafından açıklanacaktır mutlaka...

HİTLER VE TÜRK HAYRANLARI

Niyazi Berkes, hatıralarında “Naziliğin Türkiye'de etkinliğini artıran bir neden de Hitler gibi bir şefi olmasıydı” der ve ekler:

— “Hitler kükreyen bir arslandı; nutuk attığı zaman yalnız Alman halkı değil, bütün dünya korku içinde dinlerdi. Hitler gibi bir adamın oniki yıllık bir uğraşmadan sonra, Almanya gibi bir ülkenin cumhurbaşkanı olan mareşalinden ordusuna, parlamentosuna ve halkının büyük çoğunluğuna kendini benimsetmesi bir ‘mucize’ gücü taşımaktaydı. Bu demokratik yollarla iktidarı elde etme geleneği bulunmayan ülkelerdeki iktidar özlemi çeken kişilere çok çekici gelen bir yoldur.” (“Unutulan Yıllar”, s. 162, İstanbul, 1997)

Hitler'in nutuklarının, diktatörlük özlemi çeken kesimleri etkilediğini düşünen Berkes, onun nutuklarından etkilenenler arasında —Nadir Nadi'nin hatıralarına istinaden— Peyami Safa'yı da zikreder.

— “Onun açıklıktan uzak, kuşku ya da korku verici sarsak söylevlerini dinleyen bir ülke için Hitler bir harikaydı. Özellikle Peyami Safa gibi histerik kişiler ya da onun tersi olan palavracı tipler, onun nutuklarını dinledikleri zaman kendilerinden geçerlerdi.”

Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi'nin hatıratına başvuralım :

— “19 Eylül 1939'da Hitler ilk defa olarak Gdansk-Danzig'i (Polonya) ziyaret etti. Bir ay önce sarıldığı gamalı haç kefenleri arkasında bir tek yapısının ne rengini, ne de biçimini göremediğim şehri o günkü haliyle zihnimde canlandırabiliyordum. Führer'in söyleyeceği büyük nutku bütün Alman istasyonları verecekti. Biz arkadaşlar matbaada toplanmış, Danzig'de yapılan muazzam töreni radyodan izliyorduk. Mızıkalar, marşlar, coşkun bağırışmalar arasında Hitler söze âğaz eyledi. Elektrikli destere ile kereste biçer gibi sinir bozucu, histerik bir sesi vardı. (...) Bununla beraber rahat konuşuyor, çabuk konuşuyor, uzun ve durmaksızın konuşuyordu.”

Nadir Nadi bu diktatörün “sinir bozucu sesine” daha fazla tahammül edemeyip oradan ayrılırken, kendinden geçmiş bir halde Hitler'in “histerik sesi”ni dinleyen Peyami Safa'yı farkediverir. Anlattıkları hakikaten ilginçtir.

— “Sıkıldığım için radyo başından ayrıldım. Odama gitmek üzere kapıyı açarken, tek kelime Almanca bilmeyen Peyami'yi bir köşede büzülmüş, heyecandan yüzü sapsarı, kendini kaybetmişcesine, parazitlerin daha da bozduğu o histerik sesi dinler gördüm. Biraz sonra arkadaşlar onu ispazmoza tutulmuş bir halde, bütün kasları gerilmiş olarak yarı baygın odama getirecekler ve telefonla acele bir sinir doktoru çağıracaklardı. Bir kelimesini anlamadığı Danzig nutku ile Peyami mest olmuştu. Çağımızın en büyük devrimlerinden birinin başarıldığına inanıyordu. (“Perde Aralığından”, s. 39-40, İstanbul, 2. bas. tsz.)

Niyazi Berkes'e göre Peyami Safa, kendisi de histerik bir kişiliğe sahip olduğu için yine histerik bir şahsiyet olan Hitler'in ve onun histerik nutuklarının etkisinde kalıyordu.

Nurettin Topçu ve Hitler

İsmail Kara'nın Dergâh dergisinin önümüzdeki sayısı için kaleme almış olduğu “Bir Kâseden Bin Neşve Peydâ” adlı yazısı, bize, hatıralarla örülmüş bir Nurettin Topçu tasviri sunuyor.

— “Uzunlamasına küçük bir oda. Camekân kısmında büyükçe ve güzel bir Mehmet Akif fotoğrafının yer aldığı alttan çekmeceli bir büfe, pencerenin karşı duvarında alt kısmı çift kapaklı ahşap mütevazi bir kütüphane (bakınca ilk farkettiğim kitap İzmirli İsmail Hakkı'nın eski harflerle basılmış iki ciltlik Kur’an meâli), ciltsiz kitapların çoğu kırmızıya çalan kağıtlarla kaplı, bu duvarda Hüseyin Avni Ulaş'ın, pencere tarafındaki duvarda Hitler'in fotoğrafı asılı. Hitlerin fotoğrafı bildik asker kıyafetli, gamalı haçlı fotoğraflardan değil; yandan çekilmiş, nisbeten gençlik yıllarına ait, yakası açık, soluk yüzlü bir fotoğraf. Evet, birbirlerine bakan, Nurettin Bey'in ise hepsine baktığı üç fotoğraf: Mehmet Akif, Hüseyin Avni, Hitler.”

Merhum Nurettin Topçu, başına bir gaile açması ihtimali olduğu zamanlarda bile Hitler'in resmini, bulunduğu o yerden aslâ kaldırmaz.

— “60 İhtilali'nin akabinde Nurettin Topçu'ya yakın olan birkaç kişi, duvardaki Hitler fotoğrafını indirmesi için hususi ve samimi ziyaretlerde bulundular; duyumlarını ve tedirginliklerini aktardılar: Askerler arasında konuşuluyormuş, hatta sadece bu fotoğraf gerekçe gösterilerek evi aranacak, kendisi de tutuklanacakmış... Nurettin Bey bunları dinledi, menfi veya müsbet bir karşılık vermedi, bazılarını tebessümle karşıladı, fakat fotoğraf diğerleriyle birlikte hep yerinde kaldı.”

Topçu'nun bu resmi, oturma odasına, hem de Mehmet Akif ile Hüseyin Avni merhumların resimlerinin yanısıra asmış olması, tanıyanları nezdinde de hep merak konusu olmuş.

— “Oturma odasındaki üç fotoğraftan biri hep merak ve tartışma konusu olmuştur. Soru hep aynıdır: Hitler'in orada ne işi vardı ve hoca bu adamın nesine hayrandı? Yahudilere karşı yürüttüğü mücadele mi, milliyetçiliği mi, yoksa kuvvetli iradesi ve azmi mi onu oturma odasındaki üç fotoğraftan biri yapmıştı?

Bu sorunun cevabı tam olarak bilinmiyor. Kendisine soranlara da espriler dışında tam bir cevap vermemiş; en azından benim dinlediklerim öyle.”

Anlatılanlardan anladığımıza göre, eldeki tanıklıklar, merhum Topçu'nun Adolf Hitler'e hangi sebeple ilgi duyduğunu ve niçin resmini oturma odasının duvarına astığını açıklamakta yetersiz kalıyor. Bu bakımdan İsmail Kara'nın kendisi bazı yorumlar yapıyor:

— “Hafızam beni yanıltmıyorsa yazılarında Hitler hiç geçmiyor, ne müsbet, ne de menfi olarak. Buna karşılık Mehmed Akif ve Hüseyin Avni hakkında kitap hacminde yazılar yazdı, onları bir fikir ve mücadele adamı, bir millet mistiği olarak tebcil etti. Bana kalırsa, Hitler'in Alman idealist ruhuyla meczolmuş iradesine, hareket adamlığına ve mücadele azmine hayranlık besliyor olmalıydı. Nurettin Bey'de dinî, siyasî ve ahlâkî vecheleri olan derin/felsefî bir yahudi düşmanlığı, bunun paralelinde kuvvetli bir kapitalizm ve masonluk karşıtlığı da vardı; dönemsel unsurlar yanında belki bunlar da hayranlığı besliyordu.”

Burada iki temel sebebe işaret ediliyor: Birincisi, Hitler'in ‘irade’, ‘hareket adamı’, ‘mücadele azmi’ gibi sözcüklerde ifadesini bulan “güçlü lider” imajı; ikincisi bu imajın “derin bir yahudilik ve masonluk karşıtlığı” ile birleşmesi. Her ne kadar farklı düzeylerde tanımlıyor olsalar da “milliyetçilik” de burada bir irtibat noktası olarak zikredilmelidir.

Nurettin Topçu'nun Adolf Hitler'e olan ilgisinin sadece bu resim aracılığıyla belirginleşmesine mukabil, yazılarında Hitler adının hiç geçmemesi çok ilginç! Ancak Topçu merhumun çıkardığı derginin adı, “Hareket”tir ve ‘hareket” (Die Bewegung) sözcüğü Nazi jargonunun anahtar terimlerinden biridir. Unutmamalı ki Heidegger'in, bir dersinde sırf bu sözcüğü kullanmış olması bile Naziliğinin derinliğine delil arayanlar için yeterli görülmüştü. Tabii bir de “Milliyetçi Hareket” tamlaması var ki bu da tartışmalı bir mesele.

Acaba Nurettin Topçu'nun “Hareket”i, Almanca'daki “die Bewegung” terimine değil de Fransızca'dan geçen ‘Aksiyon’a karşılık geliyor olabilir mi? (Hatırlanacak olursa Ziyaeddin Fındıkoğlu bu sözcüğü ‘iş’ diye çevirmiş ve bir de ‘İş Mecmuası” neşretmişti.)