Fakirliği fazilet bilmek felsefesi yüzünden bu millete, bu memlekete çok büyük kötülük edilmiştir...

-Mustafa Kemal Atatürk

"Bu memleketin ekmeğini yiyeceksiniz, kendinizi mensup olduğunuz milletle değil, mensup olduğunuz coğrafya ile tayin edeceksiniz. O coğrafya da sizin değildir.

'Türkiyeliyim' diyenin Türkiye’de hakkı yoktur. 'Türküm' diyenin Türkiye’de hakkı vardır."

-Süleyman Demirel, 1977

“39 yaşında Başbakan oldum. Ana muhalefet lideri İnönü idi. Yeminle söylüyorum. Onunla görüşmeye giderken dizlerim titrerdi. Ben alt tarafı Çoban Sülü. O ise Garp Cephesi kumandanı, Cumhuriyet’in İkinci Adamı idi...”Bir anektod da benden...Seçimlerden %50 oy alarak başbakan olan Süleyman Demirel, meclisin ilk günü meclis binasında İsmet İnönü ile karşılaşır.İnönü sorar;- Meclisin kaç merdiveni var, Süleyman biliyor musun?Demirel,- Bilmiyorum!..Beklemediği bir soruyu yanıtsız bırakan Demirel içten içe bozulmuştur.Birkaç gün sonra yine mecliste İnönü'nün yanına giden Demirel kulağına eğilerek;"Efendim, meclisin 220 merdiveni var!" der.- Kime saydırdın? diye sorar İnönü.Demirel:- Bizzat ben saydım efendim! der.Ve bunun üzerine İnönü'den tarihi bir söz duyar;"Bak Süleyman, lider odur ki zor işlerle uğraşsın.Lider basit işleri kendi yapmaz. Bak mesela ben meclisin kaç merdiveni olduğunu bilmiyordum.Sana saydırdım...

-Süleyman Demirel

DİDEROT ETKİSİ

18. yüzyıl aydınlanma çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot’nun borç içinde olduğunu duyan Rus imparatoriçesi Katerina Diderot’nun kütüphanesini satın alıp 25 yıllık maaşını da peşin ödeyerek onu zor durumdan kurtarır.Maddi durumu düzelen Diderot'ya bir arkadaşı çok şık bir kadife sabahlık hediye eder. Giydiği yeni sabahlığın verdiği keyifle çalışma masasına oturan Diderot bu eski masanın yeni ve gösterişli sabahlığına hiç uymadığını fark eder. Aldığı yüklü miktar paranın verdiği rahatlıkla yeni bir çalışma masası alır. Ancak bu kez yerdeki eski halı sabahlığına ve masasına yakışmamaktadır. Yeni bir halı alır. Bu şekilde eski resimlerini, koltuğunu, duvar halısını, sandalyelerini derken evindeki her şeyi tamamen yeniler. Sonunda bütün parası biter ve yine borçlanır. Ancak o zaman aklı başına gelir ve kendisini nasıl bir tüketim çılgınlığına kaptırdığını anlattığı "Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık" adlı bir yazı yazar. Bilinçli bir alışveriş düşüncesiyle yapılmayan ve ihtiyaç olmadığı halde alınan şeyleri açıklayan bu tüketim sarmalından bahseden ilk kişi olduğu için anlattığı kavrama “Diderot Etkisi” denmektedir.Diderot şöyle der: "Eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum."

OLASI İSTANBUL DEPREMİNİN ÖNGÖRÜLEN MADDİ HASARI 320 MİLYAR DOLAR OLARAK HESAPLANDI...

OLASI İSTANBUL DEPREMİNİN HASAR VE YIKIM VERECEĞİ KONUT SAYISI İSE 1 MİLYON 800 BİN OLARAK TAHMİN EDİLDİ...

MURAT BATI T24'TEKİ YAZISINDA TÜRKİYE'DE 25 YILDA 40 MİLYAR DOLAR DEPREM VERGİSİ TOPLANDIĞINI DUYURMUŞTU...

2025'TE TÜRKİYE'DE KONUT ARZI YETERSİZ TALEP ÇOK YÜKSEK...

MİLYONLARCA YABANCI ÜLKE VATANDAŞININ SIĞINMACI OLARAK TÜRKİYE'YE GELMESİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARININ KABUSU HALİNE GELDİ VE BARINMA SORUNU EN YÜKSEK SEVİYEYE ULAŞTI...

2022'DE UKRAYNA- RUSYA SAVAŞI BAŞLAR BAŞLAMAZ 1 MİLYON 200 BİN MÜLTECİ İKİ ÜLKEDEN TÜRKİYE'YE GELDİ...

2025'TE ANTALYA UNCALI DA 3+1 DAİRE KİRASI 70 BİN LİRAYA ULAŞTI...

YÜKSEK ENFLASYON ORANLARININ YOL AÇTIĞI YOKSULLUK, MADDİ YETERSİZLİKLER, PARASAL SORUNLAR DOĞURGANLIK HIZINI AŞAĞILARA ÇEKMEYE DEVAM EDİYOR!

2022 yılında, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş “Hatay'daki doğumların yüzde 75'ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her 4 çocuktan 3'ü Suriyeli...Hatay'ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmi verilere göre 500 bin civarında Suriyeli var.Ama gayri resmi sayı 800 binin üzerinde. Yaklaşık her 2 kişiden biri Suriyeli. Hatay'daki doğumların yüzde 75'ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her 4 çocuktan 3'ü Suriyeli. Savaş psikolojisi hormonları bozmuş. 11 ayda doğum yapan, 6 yılda 6 çocuk yapan Suriyeli kadınlar var. Çoğunun 3-4 eşi var ve hepsi de çok çocuk yapıyor. Demografik yapı bizim aleyhimize gelişiyor. 12 yıl sonra belediye başkanının Suriyeli olması hiçbirimizin hoşuna gitmez” demişti...

İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın sözlerinin yalanlar silsilesi olarak tanımlamıştı...

Çataklı: "Rakamlar üzerinden yalan söyleyerek ırkçılık yapmak, tam da faşist zihniyetin alışkanlığıdır Yarın Hatay Valiliğimizce kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulacaktır. Bu mübarek gecede müfteri ve yalancıları Allah’a havale ediyoruz"

DOĞURGANLIK ORANLARIMIZ ÇOK DÜŞTÜ

Türkiye'de doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2023 yılında 1,51'e gerileyerek nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldı.&

Türkiye'de genel doğurganlık hızı düşüyor. 2001'de 26,2 olan annenin ortalama yaşı, 2016'da 28,1'e yükseldi.

Türkiye, geçmiş yıllarda Avrupa Birliği ortalamasından daha yüksek doğurganlık hızıyla dikkati çekiyordu. Ancak doğurganlık hızı 2023 yılında Avrupa Birliği'nde 1,54 çocuk olurken, Türkiye'de 1,51'de kaldı. Türkiye'nin doğurganlık hızı 27 Avrupa Birliği ülkesinden 16'sının gerisinde yer aldı.

Türkiye'nin doğurganlık hızı 2022'de 1,62 çocuk olurken, Avrupa Birliği ortalaması 1,53 olarak belirlenmişti. Doğurganlık hızı 2021'de de 1,70 ile Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde yer alıyordu. Türkiye'nin 2001 yılındaki doğurganlık hızı ise 2,38 seviyelerinde bulunuyordu.

Türkiye'nin doğurganlık hızı geçen yıl itibarıyla dünya ortalamasının da altında yer alıyor. BM verilerine göre 2023'te dünya ortalaması 2,31 çocuk olurken, Türkiye 1,51 ile sıralamada ilk 100 ülke içerisinde bulunmuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye'nin nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altında olduğuna dikkati çekerek, "Nüfus, millet olarak en büyük gücümüzdür ve bunu korumak zorundayız. Önümüzdeki dönemde bu konuda daha kararlı olacağız" demişti...

NÜFUS AZALMAYA BAŞLAYABİLİR

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Abbasoğlu Özgören, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye'de toplam doğurganlık hızının 1950'lerden bu yana genel olarak düşüş eğiliminde olduğuna işaret etti.

Doğurganlık hızının düşmesi sonucu nüfusun yaşlanması olgusuyla karşı karşıya kaldığını belirten Özgören, çalışma çağındaki nüfusun azalmaya başlaması ve yaşlı nüfus oranının artması sonucu nüfusun doğrudan azalmaya başlayabileceği uyarısında bulundu.

Özgören, doğurganlık hızındaki düşüşün uzun sürecin sonucu olduğunu ve bu eğilimi durduracak veya yavaşlatacak politikaların 2008'den bu yana gündemde olduğunu anımsattı.

BM tarafından demografik fırsat penceresinin "40 yaş üzeri nüfusun toplam nüfusun yarısını oluşturduğu noktadan önce, 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusun yüzde 30'undan az olduğu ve 65 yaş ve üstü nüfusun toplam nüfusun yüzde 15'inden az olduğu dönem" olarak tanımlandığını belirten Özgören, şu değerlendirmede bulundu:

"Türkiye için demografik fırsat penceresi halen açık ancak bu fırsat 2040'lara kadar sürecek, bunu yaklaşmakta olan bir alarm gibi düşünebiliriz. Türkiye'de doğurganlık hızını dünya ortalamasının üzerine çıkarmak yerine 11. ve 12. Kalkınma planlarında da belirtildiği gibi doğurganlığı yenilenme düzeyinin üzerinde tutmak daha gerçekçi bir hedef olacaktır."

Türkiye'nin yaş yapısı değişiyor

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sutay Yavuz da Türkiye'nin demografik dönüşüm sürecinde olan ülkeler arasında yer aldığını ve büyük oranda bu süreci tamamladığını söyledi.

Bu durumun, Türkiye'nin yaş yapısının değiştiğini gösterdiğini ve nüfus piramidinin tabanında artık belirgin bir daralma olacağını bildiren Yavuz, bu piramidin orta kısmında ve yaklaşık 20-30 sene sonra da tepe noktalarında genişleme görüleceğini anlattı.

Yavuz, doğurganlık hızının yeniden yükselişe geçmesi için çalışma hayatının düzenlenmesi ve barınma konusundaki sorunların giderilmesinin önem taşıdığını aktarırken, kentlerde çocuklu ailelerin daha kolay hareket edebileceği alanların oluşturulması ve kreş sayılarının artırılması gerektiğini bildirdi.

Bu politikaların ısrarlı şekilde uygulanması durumunda etkilerinin görülebileceğine işaret eden Yavuz, şunları kaydetti:

"Bunlar bir ölçüde ısrarlı şekilde uygulandığında sonuç veriyorlar ama bu sonuç hiçbir zaman doğurganlığı ikiye katlamıyor. Bunun bizim açımızdan önemli tarafı bu oranların daha fazla düşmemesi. Çocuk sahibi olmaya yakın ancak kararsızlık yaşayan insanları bulup onların ihtiyaçlarına beklentilerine uygun politikalar tasarlamak lazım."

AFRİKA, ORTA DOĞU VE KAFKASYA BATAKLIĞI

Azerbaycan-Ermenistan savaşları (1988-2020), İran iç savaşı (1978-1979), 2008'de Rusya'nın Gürcistan'a saldırısı, 2014'te Rusya'nın Ukrayna toprağı Kırım'ı işgali, 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, Libya iç savaşı (başlangıç: 2011), Suriye iç savaşı (başlangıç: 2011), ABD'nin Afganistan'ı Taliban'a teslim etmesi (2021), Suriye'deki diktatörlüğün çok uzun yıllar boyunca uyuşturucu ticaretinden para kazanarak on milyonlarca insanı zehirlemesi, Afganistan'da Rusların işgali (1979-1989), Lübnan iç savaşı (1975-1990), Irak'ın Kuveyt'i işgali (1990), İran-Irak savaşı (1980-1988), Mısır'da Müslüman Kardeşler hükümeti üyelerinin ordu tarafından cezaevine kapatılması (2013), Libya'da Muammer Kaddafi'nin (2011'de), Mısır'da Enver Sedat'ın (1981'de), Irak'ta Saddam Hüseyin'in (2006'da), Pakistan'da Zülfikar Ali Butto'nun (1979'da), diktatör Ziya ül-Hak'ın (1988'de) ve Benazir Butto'nun (2007'de), Hindistan'da Mahatma Gandhi'nin (1948'de), Indira Gandhi'nin (1984'te), Rajiv Gandhi'nin (1991'de) öldürülmesi, 1979'da İran Şahı'nın Mısır'a sığınması 2023'ten bugüne hapiste tutulan Pakistan eski başbakanı İmran Han'ın yolsuzluktan 14 yıl hapse mahkum edilmesi, İsrail'in Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkması, sadece Afrika'da 6 milyon 300 bin insanın AIDS hastası olarak bu hastalığa ait ilaçları kullanması bulunduğumuz bölgenin ne kadar istikrarsız, ne kadar sorun dolu olduğunu hatırlatır...

Komplo teorilerinden birine göre, İsrail'in nükleer silah stoğu, depoları oluşturmasını yasaklamaya çalışan ve İsrail lideri David Ben Gurion'u azarlayan ABD başkanı Kennedy 1963'te Mossad tarafından tezgahlanan suikastin kurbanı olmuştur...

Bu çok yaygın bir iddiadır...İddianın doğrulaması, teyidi yapılamamıştır!

1988'de Pakistanlı diktatör Ziya ül-Hak, ABD büyükelçisi Arnold Lewis Raphel (1943'lüydü) ve Pakistan Genelkurmay Başkanını taşıyan uçağın düşürüldüğü sabotaj Rusya ve Hindistan ortak girişimi miydi?

Ziya ül-Hak Pakistan'ın atom bombaları üretmesini sağlayarak Hindistan'ı tehdit etmiş ve Afganistan'daki Rus askerlerinin öldürülmesi konusunda Ronald Reagan, Charlie Wilson, Gust Avrakotos, Osama bin Laden, Joanne Herring, İsrail, Central Intelligence Agency, Suudi Arabistan ortak operasyonuna büyük katkı sağlamıştı...

Yukarıda sıraladığım tüm bu korkunç olaylar on milyonlarca insanın Avrupa Birliği'ne ulaşabilmek için Türkiye'ye yönelmesine, sığınmasına yol açtı...

Rusya'da iç savaşın çıktığı 1917'den bugüne Türkiye ne yazık ki Avrupaya göç yolu olarak kullanıldı...O dönemde de anti Komünist Ruslar Türkiye'ye gelmişti ya da kaçmıştı...

"Hudutların Kanunu" (1967) ve "Yol" (1982) gibi filmlerde Türkiye'nin sınır güvenliğinin büyük ölçüde mayın tarlalarıyla sağlandığını görebiliriz...

1939-1945 döneminde de Türkiye Nazi-Rus işgalini caydırmak için Batı ve Doğu sınırlarını mayın tarlaları haline getirmişti...

İkinci Dünya savaşından sonra da Türkiye Suriye, Ermenistan, İran,Irak sınırlarına mayın döşeyerek güvenliğini arttırma, kaçakçılığı önleme, yasadışı göçmen akınlarını (yeni kavimler göçlerini) durdurma politikaları izlemişti...

Ancak 21. yüzyılda Türkiye'deki mayın tarlaları büyük ölçüde temizlendi...

Mayınların temizlenmesi için uluslararası anlaşmalara imza atan Türkiye'nin 1 Mart 2014'e kadar elindeki mayınları temizlemiş olması gerekiyordu. Türkiye 2014'te ek süre talep etti..

NÜKLEER ENERJİNİN RİSKLERİ

Almanya'da faaliyette olan nükleer santraller:

2010: 17

2025: 0&

Çünkü Almanlar Three Mile (28 Mart 1979; ABD), Chernobyl (26 Nisan 1986;Ukrayna) ve Fukushima Daiichi (11 Mart 2011) nükleer kazalarından ders alarak nükleer enerjiye veda etti...

Almanlara göre nükleer enerji güvenli değil...

Türkiye ise Mersin Akkuyu ile nükleer enerjiye yakında merhaba diyecek...

Haziran 2024'te Rosatom Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, Rusya Bilim ve Eğitim Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada, Mersin Akkuyu nükleer santralinin Türkiye'deki inşaat maliyetinin cari fiyatlarla 24-25 milyar dolar olduğunu söyledi. Başlangıçta maliyet 20 ila 22 milyar dolar arasında tahmin ediliyordu.

ARARAT-AĞRI DAĞI CİVARINDAKİ METSAMOR RİSKİ

Japonya'nın 2011 Fukushima nükleer krizinin ardından, Metsamor'ın tasarımı ve konumunun birleşiminin yine dünyanın en tehlikeli nükleer santralleri arasında olduğu iddia edildi. Metsamor elektrik santrali, birincil koruma yapıları olmadan inşa edilmiş türünün kalan birkaç nükleer reaktörden biridir.

1969'da inşaatı başlatılan ve 1976'da faaliyete başlayan Metsamor Nükleer Santrali, Türkiye sınırına sadece 10 mil (16 kilometre) uzaklıkta, Aras Nehri vadisinin verimli tarım bölgesini de içeren bir alanda. Ülkenin nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapan başkent Erivan'a sadece 20 mil (36 kilometre) uzaklıkta.

Ve Hindistan yakınlarındaki Arap Denizi'nden Türkiye'ye kadar uzanan geniş bir şeritte güçlü bir sismik bölgenin ortasında.

Ağrı Dağı'nın gölgesinde bir santraldir bu...Metsamor santrali, birincil muhafaza yapıları olmadan inşa edilen, türünün kalan birkaç nükleer reaktöründen biridir.

Bu birinci nesil suyla moderatörlü Sovyet ünitelerinin beşi de orijinal emeklilik yaşlarını geçmiştir...

2004'te Avrupa Birliği Metsamor'u "tüm bölge için bir tehlike" olarak nitelendirirken , Ermenistan Avrupa Birliği'nin Metsamor'un kapatılmasını finanse etmek için 200 milyon Euro tutarındaki kredi teklifini reddetti.

ABD devleti de tesisi " yaşlı ve tehlikeli " olarak tanımladı...

1843'TEN SONRA İSTANBUL'DA TÜM SAHİL ŞERİDİNDE KONUT ALANI KAZANABİLMEK AMACIYLA DENİZİ DOLDURDUK...

DEPREM OLDUĞUNDA BU DOLDURULAN ALANLARDA NE YAZIK Kİ BÜYÜK FELAKETLER, BÜYÜK FACİALAR YAŞANACAK...

Marmara depreminin Türkiye'ye tahmini maliyeti açıklandı!

Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Uğur Gülen, olası Marmara depreminin Türkiye'ye maliyetinin 320 milyar dolar seviyesinde olabileceğini hesapladıklarını açıkladı.

İstanbul'un tüm sahil şeridinde istisnasız olarak 1843'ten bugüne deniz doldurulmuştur...

Dolmabahçe Sarayı da bu denizden kazanılan (!) alanlardan birinde inşa edilmişti...

İlk büyük depremde deniz bu toprakla doldurulan yerleri insanlardan geri alacaktır...

Yıkım, tahribat, zarar, ziyan, can kaybı denizden kazanılan tüm bölgelerde en kötümser beklentilerin üzerinde gerçekleşecektir...

Kahramanmaraş depremlerinde 40 bine yakın bina yıkıldı, 200 binden fazla bina hasar aldı, başta küçük işletmeler olmak üzere sanayi tesisleri büyük zarar gördü. Depremin ekonomiye maliyeti ise 100 milyar doları geçti.Kahramanmaraş depreminden sonra hemen hemen her gün olası Marmara ve İstanbul depremi konuşuluyor ve etkisi hakkında senaryolar ortaya konuyor. Sigortacılar da bir modelleme yaptılar. Buna göre İstanbul'da beklenen hasar 325 milyar dolar.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminde zorunlu deprem sigortası kapsamında DASK, 600 bin konut için 36 milyar TL’ye yakın ödeme yaptı. İstanbul depremi için beklenen ise bunun üç katı ki, bu da hasarlı bir milyon 800 bin konut anlamına geliyor. Olası Marmara depremi için beklenen 320 milyar dolarlık hasarın bugün sadece yüzde 10’u sigortalı.

Aon (Aon Sigorta ve Reasürans Brokerliği A.Ş. Genel Müdürlük -Aon Turkey Headquarters) Türkiye Eş CEO’su Ferhan Özay, resmi verilere göre Türkiye ve Suriye’deki depremlerde 340 binden fazla binanın hasar gördüğünü söyledi...Depremlerin binalar ve altyapı üzerindeki etkileri 90 milyar dolardan fazla zarara yol açtı. 2023 yılındaki tüm ekonomik kayıpların yaklaşık dörtte biri, Türkiye ve Suriye’de meydana gelen depremlerden kaynaklandı. Bu depremlerin binalar ve altyapı üzerindeki etkileri 90 milyar dolardan fazla doğrudan ekonomik zarara yol açtı. Bu depremler ayrıca, modern tarihte Türkiye’de, Suriye’de, Orta Doğu’da ve tüm EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) bölgesinde kaydedilen en maliyetli doğal afet olarak gösterildi.2023 yılında doğal afetler nedeniyle en az 95 bin kişi hayatını kaybetti. Bu, 71 bin olan 21. yüzyıl ortalamasının oldukça üzerinde. Can kayıplarının yaklaşık yüzde 62’si ise doğrudan Türkiye ve Suriye’de meydana gelen depremlerle ilişkili oldu...

AFTERSHOCK

En gerçekçi deprem filmlerinden biri olan Çin filmi “Tang shan da di zhen / The Tangshan Earthquake /Aftershock” (2010) adlı filmi seyrederek neler yaşayabileceğimizi öğrenebilirsiniz...

27-28 Temmuz 1976’da Kuzey Çin’deki Tangshan kentinde gerçekleşen richter ölçüsüne göre yedibuçuk ya da sekiz büyüklüğündeki depremde 655 ila 779 bin kişi can vermişti...

MÜLTECİ AKINLARI

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar açıklamıştı: 24 Şubat 2022'den sonra, Ukrayna'dan 400.000+, Rusya'dan 800.000+ kişi savaştan kaçarak Türkiye'ye gelmişti...

Yaygın iddia: Katar Türkiye'de Antalya ili büyüklüğünde toprak satın aldı...

İtalya ve Almanya gibi ülkelerin önderliğindeki Avrupa Birliği'nin üç kıtadaki tüm mültecilerin toplanma noktası olarak Türkiye'yi belirlemesi (bu bir Angela Merkel & Giorgia Meloni & Emmanuel Macron ortak projesiydi) Türkiye'yi bir mülteci kampına dönüştürdü...

Bugün İstanbul'da her 3 kişiden biri barınma krizinden endişe ediyor

İstanbul’da her 3 kişiden 1’i barınma krizinden endişe ederken, bu durum en çok alt gelir grubunu etkiliyor. Kiracıların ise yüzde 80’i mutsuz.

Yükselen kiralar, hem barınma krizini derinleştirdi hem de ev sahipliği isteğini tetikledi. İstanbul’da her 3 kişiden 1’i barınma krizinden endişeli olduğunu belirtirken, megakentin kiracıları da mutsuz.

Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği’nin (KONUTDER), 18-50 yaş arası 30 bin liranın üzerinde geliri olan 1.069 kişiyle yaptığı araştırmaya göre, gençlerin yüzde 71.4’ü uygun kredi koşulları sağlanması durumunda harcamalarından kısarak ev almayı düşündüklerini söyledi.

Sözcü gazetesinin haberine göre; katılımcıların yüzde 80’i kiracı olmaktan mutsuz olduğunu belirtirken, gelir durumu düştükçe kiracı olmaktan kaynaklı mutsuzluğun yükseldiği belirlendi.

Katılımcıların yüzde 81.1’i konut yatırımının mantıklı olduğunu düşünürken, konutu tercih etmeyenlerin yüzde 46’sının altını yatırım aracı olarak gördüğü belirtildi.

"Ev alma hayaliniz var mı" sorusuna katılımcıların yüzde 55’ten fazlası uzun vadede böyle bir hayalinin olduğunu aktardı. Tasarruf ederek ev sahibi olabileceğini düşünenlerin oranı yüzde 59 oldu.

DEPREM VERGİLERİ?

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin yarattığı tahribatı kısmen de olsa finanse etmek için 26 Kasım 1999 tarihli mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4481 sayılı Kanun ile yeni vergiler getirildi.

Bu getirilen vergilerden bir tanesi adı herkesçe deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisidir. Aslında deprem vergisi adında bir vergi yok, bu ismi biz yakıştırdık. Bu verginin tam adı özel iletişim vergisidir. Hatta bu vergi Gider Vergileri Kanunu m.39’da düzenlemiş tek maddelik bir vergidir. Hatta ayrı bir kanunu yok; Özel İletişim Vergisi Kanunu diye bir kanunumuz yok yani. Bu verginin düzenlendiği kanun, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’dur.

Özel iletişim vergisi yani deprem vergisi bir yıllığına getirildi. 4481 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin ilk fıkrasında 31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere denilerek kısıtlı bir süre için getirilmişti.

Ancak 31 Aralık 2000’de sona ermesi planlanan özel iletişim vergisi önce 4605 sayılı Kanunla 31 Aralık 2002’ye kadar daha sonra tekrar 31 Aralık 2003 tarihine kadar uzatıldı.

Bir yıllığına getirilen özel iletişim vergisi, 31.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5228 sayılı Kanun ile 6102 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39’uncu maddesine eklenerek kalıcı ve sürekli hale getirildi.

Bir yıl için getirilen deprem vergisi bugün itibariyle yaklaşık 25 yıldır sürekli olarak alınmaktadır. Cep ve sabit telefon faturalarından, dijital ve kablolu tv yayınlarından, internet hizmeti faturalarından vs. şu an yüzde 10 oranında özel iletişim vergisi (deprem vergisi) alınmaktadır.
Deprem vergisinden toplanan vergiler ne kadar oldu?

Özel iletişim vergisi bir yıllığına getirildi ama bugün itibariyle yaklaşık 25 yıldır devamlı surette tahsil edilmektedir.

EK:

Charlie Wilson's War: The Extraordinary Story of How the Wildest Man in Congress and a Rogue CIA Agent Changed the History of Our Times

It's common knowledge that the U.S. armed the Afghans in their fight against the Soviet Union, but until now, the fact that this was possibly the biggest, meanest covert operation in history has been absent from press reports. In one of the most detailed descriptions of a CIA operation every written, the bizarre twists and turns of the full story are told in CHARLIE WILSON'S WAR. Veteran 60 Minutes producer George Crile explains how one Congressman was able to provide the CIA with hundreds of millions of dollars to fund the Afghan program, dwarfing the price tag for arming the Nicaraguan Contras that occurred at virtually the same time.

"The scope and nature of this campaign has still not registered in the consciousness of most Americans," Crile writes in the book's Epilogue. "Nor is it understood that such secret undertakings inevitably have unforeseen and unintended consequences which, in this case, remain largely ignored."

When Crile produced his first story about Texas Congressman Charlie Wilson for 60 Minutes in 1989, he too underestimated the vastness of the program and its consequences. It was a later trip to the Arab world with Wilson, the Wilson's "princely" reception, and the events of 9/11 that opened his eyes to the far bigger picture of CHARLIE WILSON'S WAR.

Among the book's more startling revelations:

  • By the latter years of the 1980s the CIA was not just providing arms to a half million Afghans, it had taken 150,000 of them and transformed them into what it called a force of "techno holy warriors." "From today's perspective," Crile observes, "that may seem more than a bit ill advised-particularly when you factor in the specialized training in urban warfare that the Agency sponsored to include the use of pipe bombs, bicycle bombs, car bombs, camel bombs, along with a host of other tactics to wreak havoc with the army of a modern superpower."
  • The United States continued to fund the Afghan rebels long after the withdrawal of the Soviet Union. Incredibly, the subsidies continued despite the fact that one of the most important mujahid leaders sided with Saddam Hussein in the Gulf War.
  • In addition to $200 million in aid from the U.S. and $200 million from Saudi Arabia, in 1991 and 1992 the rebels received Iraqi weapons captured by U.S. forces during the Gulf War. At the same time, the Berlin Wall came down and the Soviet Union ceased to exist. The Cold War was effectively over but what began as a war against Communism was continuing to be funded.

"The question that has puzzled so many Americans: 'Why do they hate us?' is not so difficult to understand if you put yourself into the shoes of the Afghan veterans in the aftermath of the Soviet departure," Crile says. To them, the real superpower in their struggle was Allah. The United States eventually cut off its support in the 1990s. In the Afghan's minds, Allah did not.

CHARLIE WILSON'S WAR is nothing short of a critical missing chapter in our political consciousness. Without a clear understanding of its impact, it may be impossible to comprehend the two world changing events that shook the United States on either side of the millennium: the sudden and mysterious collapse of the Soviet Union and the equally inexplicable appearance of a new global foe in the form of militant Islam. At its core, it tells of an unorthodox alliance-of a scandal-prone Texas Congressman named Charlie Wilson and an out-of-favor CIA operative named Gust Avrakotos-that armed and sustained the Afghan jihad and turned Afghanistan into the Soviet Union's Vietnam.

"The origins of this book go back to a time when the Afghans were viewed by most everyone in the U.S. government as freedom fighters and allies against a common foe," Crile writes in the Epilogue. In 1988, Crile produced a 60 Minutes profile of Wilson that he now realizes barely scratched the surface of this fascinating story. Later, while, accompanying Wilson on a trip to Kuwait, Iraq, Saudi Arabia, Pakistan and Afghanistan just prior to the first Gulf War, Crile was amazed at the "princely" reception accorded Wilson in the Arab world. "The trip was just the beginning of a decade-long odyssey uncovering the many dimensions of the CIA's Afghan War," he recalls. "In short order I realized that it had been anything but a typical CIA program."

As incredible as anything in the pages of Tom Clancy or John le Carré, CHARLIE WILSON'S WAR is a gripping story of international intrigue, booze, drugs, sex, high society and arms deals. Between its covers, we meet:

  • The charismatic Congressman Charlie Wilson. While Ronald Reagan and William Casey were unable to persuade Congress to fund the Nicaraguan Contras, Wilson was procuring hundreds of millions of dollars to support his Afghan "freedom fighters" through back-room machinations that would have made even LBJ blush. A colorful man of many contradictions, he worked hard and played hard, earning the reputation as the "wildest man in Congreeeeeess" while representing an archconservative Bible-belt district in Texas.
  • The out-of-favor CIA operative, Gust Avrakotos, whose working-class Greek-American background made him an anomaly in the patrician world of American spies. Nicknamed "Dr. Dirty", this blue collar James Bond was an aggressive agent who served on the front lines of the Cold War where he learned how to stretch the Agency's rules to the breaking point.
  • The eccentric staff of CIA outcasts hand-picked by Avrakotos to run the operation. Among them were "Hilly Billy", the logistics wizard who could open an un-numbered Swiss bank account for the U.S. government in 12 hours when others took months; Art Alper, the "devilish" tinkerer from the Technical Services division who roamed the world creating such novelties as exploding typewriters and developed portable amplifiers that spread propaganda among the Soviet troops; and especially Mike Vickers, the former Green Beret so junior in status that he couldn't send his own cables. His military genius allowed him to single-handedly redesign the CIA's war plan. Through his highly specific blueprint, he created a systematic plan that turned a rabble of shepherds and tribesmen into an army of techno Holy warriors who gave the legendary Red Army their greatest defeat. Today, Mike Vickers is consulting for the Pentagon on the War on Terrorism and war planning for Iraq.

The many women who shared the Congressman's jihad. It all began with a Houston socialite, Joanne Herring who enlisted Wilson to the Afghan cause via her deep-seated hatred of Communism and her influence in Pakistan. Carol Shannon, Wilson's personal belly dancer who he took with him to the jihad. Charlie's Angels, Wilson's female staffers so strikingly beautiful that they became a legend on Capitol Hill. And finally, Annelise Illschenko, aka "Sweetums", the former U.S. representative in the Miss World competition who traveled with Wilson deep into the Islamic world in outfits that were not the most appropriate attire in the eyes of Muslim men

• The Pakistani dictator Zia ul Haq, who early on realized that the way to millions of dollars in American aid was through Charlie Wilson and his covert war in Afghanistan. A dictator whom many held personally responsible for the execution of his democratically elected predecessor, Zia used his favorable status as an ally of the U.S. against the Soviets to divert attention from his own nuclear weapons program while providing the all-important safe haven and operations center for the CIA's Afghan operations .

CHARLIE WILSON'S WAR is the CIA and Congress as they have never been seen before, engaged in the last great battle of the Cold War. This is a book that has direct implications for today's world situation.