Sezen Aksu'nun şarkısında "Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" denmekteydi...

1970'li yıllarda Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'nin ve Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi'nin, keçi gibi inatlaşarak, birlikte bir koalisyon hükümeti kurmaya yanaşmamasının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına çok ağır ve hiçbir zaman telafi edilemeyecek devasa maliyetleri oldu:

Bir iç savaş, bir askeri darbe ve epeyce "kaybolan yıllar"

Türkiye Cumhuriyeti 50. yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken, 20 Ekim 1973'te Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'nin ve Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi'nin birlikte bir koalisyon hükümeti kurmasını istedi...

1970'lerde pek çok kanaat önderi Türk halkının gelişmiş ülkeler ligine yükselmesinin tek yolunun Demirel & Ecevit koalisyon hükümeti olduğu konusunda görüş açıkladılar;

Bunlardan bazıları: işadamı Sakıp Sabancı, Hürriyet gazetesi sahibi Erol Simavi, milletvekili Mehmet Oğuz Atalay, Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni ve başyazarı Abdi İpekçi, Genelkurmay başkanı Kenan Evren, işadamı Vehbi Koç...

21 TEMMUZ 1974 PAZAR:

BU TARİHTE TÜRK HAVA KUVVETLERİ TÜRK BAYRAĞI ÇEKMİŞ YUNAN GEMİSİ ZANNEDEREK TÜRK SAVAŞ GEMİSİNİ BATIRARAK 54 DENİZCİMİZİ ÖLDÜRMÜŞTÜ...

TÜRK GENELKURMAYINA ÇOK YANLIŞ BİR İSTİHBARAT ULAŞMIŞ VE GENELKURMAYDAKİLER BU İSTİHBARATA BALIKLAMA ATLAMIŞTI, BU YANLIŞ İSTİHBARATA HİÇ TEREDDÜT ETMEDEN İNANILMIŞTI...

OYSA ÜÇ TÜRK SAVAŞ GEMİSİNİN TÜRK HAVA KUVVETLERİNCE BOMBALANDIĞI BÖLGEDE HERHANGİ BİR YUNAN SAVAŞ GEMİSİ YOKTU...

KISACA SÖYLEMEK GEREKİRSE YUNANİSTAN DONANMASINI KIBRIS'A YOLLAMAYA CESARET EDEMEDİ...

TARİH 21 TEMMUZ 1974 PAZAR GÜNÜYDÜ...

TÜRK HAVA KUVVETLERİ 'NİN BOMBALADIĞI ÜÇ TÜRK SAVAŞ GEMİSİ KOCATEPE, MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK VE ADATEPE ADLARINI TAŞIYORDU...

TÜRK SAVAŞ GEMİSİ KOCATEPE BATMIŞTI , HEM DE KOCATEPE TÜRK HAVA KUVVETLERİNCE BATIRILMIŞTI!

ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger (1923-2023) Başbakan Bülent Ecevit'i dünyanın en seçkin üniversitesinden (Harvard'dan) tanıyordu...

1957’de Harvard Üniversitesi’nde düzenlenen bir seminere katılan Ecevit, seminerde Kissinger'dan ders almıştı..

Ecevit ana dili derecesinde İngilizce biliyordu...İngiliz dili edebiyatı öğrenimi görmüş ancak tuhaf bir şekilde mezuniyet diploması almayı gereksiz görmüştü...

İlber Ortaylı şöyle diyor:

Ecevit'in düzgün ve çok zengin ifadeli İngilizcesi vardı.Bu kadarı bu milletin kolejlerde okumuşlarının arasında bile çok görülmez.1957 yasama döneminden itibaren TBMM üyesi milletvekiliydi...1961 döneminde genç bakanlardandı...Unutmayalım köy muhtarına kadar "Sayın" diye hitap etme alışkanlığını getiren de Ecevit'tir...Ecevit'in ikinci başbakanlık dönemi büyük patronların TÜSİAD'ın onun hükümetine savaş açmasıyla sona erdirildi...

İlber Ortaylı "Defterimden Portreler"de Ecevit'i anlatmıştı:

20. yüzyıl Türkiyesinin en ilginç başbakanı...Tembel bir kişiliği olmadığı herkesçe malum.

Buna rağmen yüksek tahsil diploması edinmek konusunda kendisini hiç zorlamamıştı...

20. yüzyılda ABD politikalarını belirleyen ve ona yön veren, ABD tarihinin en etkili Dışişleri Bakanı Henry Kissinger: Ecevit’i 1957’den, Harvard’daki uluslararası bir seminerdeki öğrenciliğinden itibaren tanırdım.

21 TEMMUZ 1974

Ecevit Kissinger'a :

Yunan gemileri Türk bayrağı çekmiş durumda ve bunlar Kıbrıs yakınlarında...Onlardan, yani Türk bayrağı çekilmiş Yunan gemilerinden Türkçe mesajlar alıyoruz... Türkçe konuşuyorlar; bizim pilotlarımızla Türkçe ve bizim kod sözcüklerimizi kullanarak temas kuruyorlar. Yuannides’in (Yunan cuntasının lideri) şeref sözü bir oyundan ibaret. İki çeşit hile yapıyorlar...Sözlerinin gerisindeki oyunu şimdi anladık.
Yuannides, Yunan bayrağı taşıyan her gemiye ateş açabileceğimizi söylüyor ve gemileri Türk bayrağı çekiyor! Onlar, yani Türk bayrağı çekilmiş Yunan gemilerindekiler Türkçe konuşuyorlar; pilotlarımızla Türkçe ve bizim kod kelimelerimizi kullanarak temas kuruyorlar. Yunanistan’ın sözlerine daha fazla itimad edemeyiz.Onlar bizim gemilerimiz değil. Onlar Yunan gemileri. Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileridir.

Kissinger Ecevit'e:

Sayın Ecevit, kendi gemilerinizi batırırsanız sizi hiç kimse suçlayamaz. Eğer bunlar hakikaten Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri ise onları batırabilirsiniz.

Years of Renewal - Henry Kissinger

The third & final volume of the memoirs of former Sec. of State Henry Kissinger. Begins with the resignation of Nixon -- including Kissinger's assessment of Nixon's tortured personality & the self-inflicted tragedy that ended his presidency & made Kissinger, for a time, the most powerful man in American government. Then takes the reader through the years of Ford's administration, in which Kissinger continued to play a decisive role. Details the agony of the final U.S. extrication from Vietnam & takes us inside the White House to show our leaders in a time of crisis. He recounts the many major decisions & crises that he had to deal with. He provides intimate & candid portraits of world leaders, from Mao Zedong to Leonid Brezhnev.

2

Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta Aleviler katledilmiş, 800'den fazla ev ve işyeri yakılmıştı...Mayıs 1980'de Çorum'da Alevi katliamı tekrarlanmıştı...Ülke adeta yangın yeri gibiydi...

Demirel ve Ecevit Kıbrıs'a askeri müdahalede bulunmamıza kızan, tavır koyan ABD yönetiminin 1974-1978 arasında Türkiye'ye uyguladığı ambargo ve yaptırım politikasına karşı ortak hareket etti...

İnönü, Demirel ve Ecevit ABD'nin "Türkiye'de haşhaş ekimi yapılmasın" isteğine karşı çıktılar...

Demirel ve Ecevit ABD'nin "1974'te NATO'dan ayrılan Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne Türkiye bunun karşılığında Yunanistan'dan herhangi bir şey istemeden onay versin" talebini reddettiler...

Demirel ve Ecevit Temmuz 1975'ten sonra Türkiye'deki Amerikan askeri üslerindeki faaliyetleri yasakladılar...Bu yasağı Ekim 1980 de Askeri Darbe lideri Kenan Evren kaldırdı...Üsler böylece yeniden ABD ordusunun kullanımına verildi...

3

Demirel'in söylediklerinden bazıları:

Nelerin olacağını görmek için önce nelerin olmayacağını görmemimiz gerekiyor.

Türkiye ABD'nin 53. eyaleti değildir...

Devlet hukukun dışına çıkarsa devlet o takdirde Kuyucu Murat Paşa devleti olur...

Solcular milliyetçi olmaz.Solcularla milliyetçiler bağdaşmaz.İşçileri refaha ve mutluluğa kavuşturmak için milliyetçi olmak lazımdır, kafidir.Türkiyeliyim diyenin Türkiye'de hakkı yoktur.Türküm diyenin Türkiye'de hakkı vardır...

Ecevit ile ben birbirimizi etkiledik...Siz zannediyor musunuz ki biz birbirimizden bir şey öğrenmedik? Birbirimize en çok kızgın olduğumuz zamanlarda bile birbirimizden çok şey öğrenmişizdir…Yarışanlar ne kadar kuvvetliyse yarış o kadar keyiflidir...

Tarih doğruyu yazmaz ki, Türkiye'de daha tarih doğruyu yazmadı. Çünkü Türkiye'de devirler kendilerinden evvelki devirler üzerine mürekkep dökerler. Devirler kendilerini, kendi icraatları ile ibra edecekleri yerde, bir evvelki devri kötüleyerek ibra etmeye çalışırlar.

Türkiye başına geleni alkışlamak suretiyle ondan kurtulmayı düşünüyor. Zamana bırakıyor birçok meseleyi... Devri doğru yola, doğru yöne yönlendirme yerine, devir hangi yöne yönelmişse onun peşine düşerek, 'Bir zaman gelir bir aydınlık pencere açılır, ondan kurtulurum' diye beklemeyi, sabretmeyi, teslim olmayı mücadele etmeye tercih ediyor. Devlet de zaten öteden beri hep halkı ezerek geliyor. İşte bizim yapmaya çalıştığımız şey, halkı bu ezik durumdan kurtarmaya çalışmaktır.

Türk halkı eziktir. şu kadar sene mutlak idarenin altında kalmış bir halktır bu.

Devleti tehlikeye sokacak noktaya gelmemek şartıyla greve alışacağız. Modern bir müessesedir. (…) Ankara’da geçenlerde grev oldu. Çöpçüler grev yaptılar. şehir kirlendi. Şehrin her tarafında çöp dağları oldu, sokaklar çöplük oldu. Grev hakkı vereceksiniz, sonra da şehrin kirletilmemesini isteyeceksiniz. Buna imkân yoktur. Her hakkın bir karşılığı vardır. (…) 4-5 gün pisliğe, kirliliğe tahammül edecek, bunlara alışacağız…Alışmadığımız müddetçe modern bir devleti hiçbir şekilde kuramayız.

Bu Türkiye İşçi Partisi, isminden başka işçi ile hiçbir alakası olmayan bir teşekküldür. (...) Kaç rey almıştır türkiye'nin işçi bölgelerinden?

Toprağı saksıda görmüş, bütün ömrü boyunca çiftçinin, köylünün hâlinden anlamamış, onu adam yerine koymamış olanlar şimdi birdenbire köyün ve köylünün taraftarı kesildiler.

Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz...

Kaderinize el koyun, bu iktidarı başınızdan atın!

Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir.

Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.

4

Yaşar Kemal: Ben bir köylü çocuğuyum. Köylümün hakkını elinden geldiğince muhafaza etmesini, hakkının verilmesini isterim köylülerimin. Ben Süleyman Demirel değilim. O bir köylü kökenli ama o halkını düşünmedi, zenginlerle birlikte oldu...Benim kitaplarımın bir işe yaramadığını, Demirel bana 'kitaplarınızı okudum,' dedikten sonra anladım.

Deprem bölgesi Hatay’daki Amik gölü Demirel'in başbakanlığı dönemindeki kararıyla kurutuldu. Demirel yıllar sonra kararı için "en büyük hatam" dedi. Bölge, ilerleyen yıllarda havalimanı (2007) da dahil olmak üzere yapılaşmaya açıldı.

5

1975'te Demirel şöyle dedi: Ecevit'le koalisyon hükümetini ancak Türkiye yabancı bir ülkeyle savaş halindeyse kurarım...

Biz Komünizm tehlikesi var diyoruz onlar Komünizm tehlikesi yok diyorlar...

Ecevit'le oturup kahve bile içmem...

Abdi İpekçi'ye Demirel şöyle demişti: Keşke Ecevit'e gazeteci olarak verdiğin desteğin, sonsuz kredinin birazını da bana verseydin...Onu çok kıskanıyorum...

10 Aralık 1976'da Demirel kendisini çağın gerisinde kalmakla suçlayan Ecevit'e "Çağın gerisinde kalmamak için sosyalist veya komünist mi olmak lazım?" cevabını verdi...

Demirel "Anti Komünist olmak milliyetçiliğin birinci şartıdır" demişti...Bu konuda Fevzi Çakmak ve Celal Bayar'la aynı fikirdeydi...

Haziran 1977 seçimlerinde Demirel Ecevit'e kamuoyuna açıklanmamak, kamuoyuyla paylaşılmaması ricasıyla bir mektup yolladı...Mektupta özetle,

"Sayın Bülent Ecevit, Milli İstihbarat Teşkilatı size yönelik İstanbul Taksim meydanındaki suikast girişimini tespit etti ve bu girişimi bertaraf etti, önledi.Bu bilgiyi kendinize saklayın lütfen açıklamayın, kimseyle paylaşmayın...Bilginize sunulur... " yazmaktaydı...

Ecevit bu mektubu fırsata çevirdi..."Korkusuzum, cesurum, kimseden korkum yok, kimseden korkmuyorum, göğsümü gelebilecek kurşunlara gere gere mitingimi yapacağım" diyerek mektubu açıkladı ve bu fırsatı değerlendirerek kendisine oy vermeyecek olanlardan bile oy elde etti...Böylece Demirel'in mektubu Ecevit'in oylarını arttırdı...

1977 seçimlerinden sonra Ecevit'in Demirel'in Adalet Partisi'nden 12 milletvekili transfer etmesi ve bunların onuna bakanlık vermesi de Demirel'in Ecevit'le arasını biraz daha açtı...

Demokratik Sol Parti'yi 1985'te kuran Bülent Ecevit o tarihlerde İlber Ortaylı'ya "Bizim seçmenimiz MHP seçmenidir" diyecekti...

Bülent Ecevit, 1966'da Demirel'i "Boş adam" olarak tanımlayan gazeteciye "Çok yanılıyorsun" diyerek Demirel'i övmüştü...

Demirel ise Ecevit'i yerli Fidel Castro, yerli Salvador Allende olarak tanımlamıştı...

1968'de Türkiye İşçi Partili Milletvekili Çetin Altan'ın Adalet Partili milletvekillerince neredeyse öldürülme girişimine de onay veren Demirel'di...

Eylül 1973 Şili askeri darbesinde ABD'nin, CIA'nin, Henry Kissinger'ın Başbakan Allende'yi öldürtmesi nedense Demirel'in çok hoşuna gitmişti...

27 Eylül 1973'te Ecevit'e taş ve şişe atılması olayını Ecevit'in ifadesine göre Demirel'in kardeşi organize etmişti...

Demirel 1965'te başbakan olduktan sonra 1931'den itibaren katliamlara uğrayan Kıbrıs Türklerine Türk ordusunun yardım edip edemeyeceğini araştırdığında adaya çıkarma yapabilecek gemilere sahip olmadığımızı dehşete kapılarak öğrenecek ve bu gemilerin tersanelerimizde üretilmesi talimatını verecekti...

Demirel'in Rus başbakan Kosigin'i 1966'da Türkiye'de ağırlaması ve Kosigin'e yaptığı "Türkiye'ye yatırım yapın, yatırım yapmaya devam edin" çağrısı, ABD'nin isteğini yerine getirmeyerek Haşhaş ekimini Türkiye çapında yasaklamaması 1971'de Demirel hükümetine askeri darbe yapılmasına yol açacak ve Demirel hükümeti generaller tarafından "Ülkeyi uçuruma sürüklemekle" suçlanacaktı...

Soğuk Savaş döneminde Rusya ile en geniş kapsamlı ticaret ve ekonomik ilişkilere imza atan NATO üyesi ülke Demirel Türkiyesi oldu...Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Aliağa Rafinerisi, İskenderun Demir Çelik Fabrikaları, Karadeniz Bakır Tesisleri Rusya'nın finansmanı ve teknik desteğiyle ortaya çıktı...

12 Mart 1971 Askeri Darbesi’nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, askeri darbenin gerekçesi olarak şöyle bir değerlendirme yapmıştı: “Türkiye’de sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti.”

1974'te Türk ordusu Kıbrıs'ın Yunan adası olmasını önlemek için müdahale ettiğinde Yunanistan ABD ve NATO Türk ordusunu durdurmadığı için NATO üyeliğinden istifa edecekti...

Ekim 1974'te Adalet Partisi Kongresi öncesinde MHP lideri Türkeş kendisine hayranlık duyan Adalet Partililerden Demirel'i desteklemelerini istemişti...

6

Ecevit'den bazı açıklamalar:

Her siyaset adamının siyasetten başka bir dünyası da olmalıdır. (…) Bütün dünyası siyaset olursa siyasette yenildi mi veya siyasetten ayrılmak zorunda kaldı mı dünyasının yıkılacağını sanabilir. O yüzden de siyasete sımsıkı sarılır. Topluma veya insanlığa yararlı olabilmek için değil kendi kendini ayakta tutabilmek için sarılır siyasete. Kendisi için sarılır…

Düzeni zorla değiştirmek isteyenler, düzen değiştirmenin 'tek yol'u bulunduğunu, o 'tek yol'u da ancak kendilerinin bildiğini sananlar vardır. Bir ideolojiye bağnazca saplanıp kalmayı 'devrimcilik' sananlardır bunlar… (…) Açık görüşlülükten de, gerçekçilikten de yoksundurlar. 'Aydın' ve 'ilerici' sanarlar kendilerini, ama tutucuların en tutucusu kadar bağnazdırlar aslında…

Türkiyeliyiz derler ama Türküz demeye dilleri varmaz. Yurtseverlikten söz ederler ama Türk milliyetçiliğine soğuk bakarlar. Asıl gericiler bunlardır. Geride bırakılan çağın Türk'ü horlayan, ulusluk bilincinden yoksun tutmaya çalışan kültüründen kendilerini kurtaramamışlardır.

Hayır işleri, sosyal yardım, merhamet... Bunlar asil davranışlardır; ama kurtarmak ve yüceltmek istediğiniz insanların onuruna asıl saygılı davranış, onların dertlerini, sıkıntı ve yoksunluklarını temelinden giderebilecek davranış, onları bu tür yardım ve ilgilere, kişisel merhametlere ihtiyaç duymayacakları bir toplum düzenine ulaştırmaktır.

CHP zaten bir burjuva partisiydi. O misyonunu tamamladı. Sosyal demokrat bir parti olamadı. 1977’deki gücüyle, parasıyla, arabalarıyla, binalarıyla verseniz artık gözümde yok. O kapatıldı. Ben de sorumluluklarımdan kurtuldum…

1985

Benim düşündüğüm bir örgütlenme modeli var. Yeni bir parti için örgütlenme modeli; ama o çok zaman alabilir. Otuz yıl bile sürebilir. Biz göremeyebiliriz de… Gerçek bir demokratik sol parti bundan sonra artık başka türlü kurulamaz. Otellerde, avukat yazıhanelerinde kurulamaz…

CHP'de buyruk mu işleyecek, hukuk mu işleyecektir? Buna karar vereceğiz. Demokratik bir partinin kanunlara saygılı özgür üyeleri mi olacağız, kapıkulları mı olacağız?

1972

Bir söz tek başına ne seçim kazandırır, ne seçim kaybettirir; ama bir sözden dönmek, bir partiye çok şey kaybettirebilir.

1966

Biz Demirellerden, Türkeşlerden milliyetçilik dersi almayız. Sevgili kardeşlerim; biz milliyetçiliği sokak duvarlarına değil, Kıbrıs’ın topraklarına, Ege’nin deniz yataklarına yazmışız. Biz milliyetçiliği batı Anadolu’nun haşhaş tarlasına yazmışız.

Bir şeyler olacak yarın

duruşundan belli

kırdaki atların

bulutların koşuşundan belli

kazışından köstebeklerin

karıncaların telaşından belli

bir şeyler olacak yarın…

1975

Ecevit’in, 15 ekim 1982 tarihinde ikinci kez cezaevinden çıkarken bir gazetecinin ona sorduğu "Bundan sonra yine konuşur musunuz?" sorusuna verdiği yanıt:

Herkes baskıya boyun eğseydi insanlık hâlâ dünyanın düz olduğunu sanıyor olurdu.

Politikacının, politika dışında ilgi alanları olmalıdır.

Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça bir düzen.

Son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde, gençliğin başkaldırması, gençliğin bir çeşit iktidar istemesi ve toplumları ileri doğru zorlaması, genellikle yönetici kadroların, çağımızdaki hızlı değişmeye kafa ve ayak uyduramayışındandır; gençliğin bunu fark edişindendir.

Çoğunluğun seçimleri ertelemeyi kabul etmeyeceğini bile bile böyle bir ertelemenin gerekçesini seçime bir yıl kala hazırlamaya girişirse (…) rejimin değişebileceği, meclisin feshedilebileceği yollu söylentilere başka kaynak aramanın gereği var mıdır artık?

1972

Tarikatlar yasaklanamaz. cumhuriyetin ilk dönemlerinde tarihsel nedenlerle buna gerek duyulmuş olabilir; ama artık laik düzen yerine oturmuştur ve vatandaş tarafından benimsenmiştir. Bu durumda tarikatları yasaklamayı ve sakıncalı görmeyi çok yadırgıyorum.

1990

Süleyman Demirel'in milletvekillerinin 1968'de linç ettiği Türkiye İşçi Partisi milletvekili adayı Çetin Altan'ın radyo konuşması:

1 Ekim 1965

Dostlarım,

İşçileri, köylüleri, küçük esnafı, arkasız memuru, şoförleri, balıkçıları, demir yolcuları ve bütün ezilenleri, sürünenleri, hor görünenleri ile 29,5 milyonluk Türk halkı... Ben yalnız sizlere sesleniyorum. Benim işim yok sizleri sömüren ve sırtınızdan hak etmedikleri refahlı bir hayatı yaşayan tefeciler, komisyoncular, aracılar, ağalar ve bütün haramzadelerle.

Ben bir avuç mutlu bir azınlık olan süs güzeli kibarların değil, sizlerin, yani Türk halkının yazarıyım.

Sizlere radyolardan kolay kolay duymayacağınız bazı gerçekleri anlatacağım, neden süründüğünüzün, neden ezildiğinizin, neden hastahanelerden, devlet dairelerinden itilip kakılıp kovulduğunuzun sebeplerini anlatacağım.

Bizde yuvarlak laf yoktur. Bizde takır takır gerçekler konuşur. Biz elimizde bu gerçeklerin meşin kırbacı, sömürücülere karşı savaşa çıkmışlardanız.

Türk halkı uyanıyor, diyorlar. Neyi kastediyorlar bundan. Neye göre uyanıyor Türk halkı? Bunun cevabı açıktır. Türk halkı kendisini sömürenlere karşı uyanıyor.

Büyük sayılan partilerin önde gelen adamları olan tefeciler, seni kış aylarından borçlandırır. Yüzde otuz, yüzde kırk faizle birkaç aylığına beş yüz lira, bin lira borç verir sana... Sonra da mahsulünü istediği fiyata kapatır senin. Geçen yıl seksen kuruşa böyle aldatmıştır ay çiçeğini. Tartıda hile yapar, sonra çuvalların parasını ödemez. Faizle verdiği borcu düşer ve eline beş on kuruş ya sıkıştırır, ya sıkıştırmaz. Ve sen çalışır didinir ve gene ona borçlu kalırsın. Sonra seksen kuruşa alınan ay çiçeği bir buçuk liradan satılır fabrikaya. Senin sırtından milyonlarca lira kâr yapılır böylece.

Altmış kuruşa toplanan süt sekiz liradan peynir olur. Günde beş liradan yapılan çapa yüz binlerce liralık pamuk eder. Sen çalışır çabalarsın. Ve onlar toplarlar yüz binleri, milyonları. Partilerin içine çöreklenirler. Bankalar onlara kredi verir, polisler onlara selam durur, doktorlar onlara seyirtir.

Bu adamlarla dolu olan partiler hiçbir zaman kurtarmazlar seni. Kurtarsalar şimdiye kadar kurtarırlardı. Seni kurtarmak, seni yüceltmek onların işine gelmez. Çünkü sen ezildikçe ve soyuldukça ve sömürüldükçe zenginleşir onlar. En iyi yerde onlar yaşar, en iyi okullara onların çocukları gider. Sen perişan, ezik, çaresiz ve çeşitli zulümler ortasında sürünür sürünür de bir kurtarıcı beklersin.

Ben anlatacağım sana bütün dalavereleri, bu ülkenin nasıl soyulduğunu ve nasıl sömürüldüğünü...

Devlet fabrikalarının ürettiği demirler, çelikler, Çimentolar zenginler tarafından peşin ucuza kapatılır. Sonra halka pahalı satılır. Aradaki milyonlarca liralık fark yine komisyoncuların, tefecilerin, büyük parti kodamanlarının cebine girer. Son üç ayda Karabük Demir Çelik fabrikalarından bu sistemle 155 kuruştan mal alınmış ve halka 225 ile 210 kuruş arasında satılarak 35 milyon lira kâr edilmiştir.

Hiçbir parti sana bu dalaverelerin iç yüzünü anlatmaz. Yabancı firmalarla ortaklaşa kapatılan tütünlerin, dışarıya kaçtan satıldığını ve birkaç yüz kişinin kaç milyon lira kâr ettiğini sana kimse söylemez.

Yabancı firmalardan alınan malların devlete kaça satıldığını ve yerli bezirgânlar tarafından Türk devletinden kaç milyon komisyon koparıldığını yine sana kimse söylemez.

Ve bütün bu komisyoncular, aracılar, tefeciler yüz binlerce lira seçim masrafı yaparak sana boyuna yalan söyleyen partilerin listelerine girer, senin milletvekili adayın olurlar. Seni kurtaracaklarını, seni refaha kavuşturacaklarını vaat ederler.

Ve bizim ortaya koyduğumuz bu hesaplara kızan, bunların tehlikeli cereyan olduğunu söyler ve sizleri uyardığımız için anamıza babamıza söverler. Bu hesapların ortaya çıkmasını hiç istemezler.

Kimler kaç milyon kredi alır sen bilmezsin. O krediler sana yüzde kırk faizle nasıl verilir ve mahsulün nasıl yok pahasına kapatılır bilmezsin.

Bilmezsin, otobüse, dolmuşa bindiğin zaman verdiğin kuruşların kaçı Amerika’ya gider. Bilmezsin ilaç alırken, renkli gazoz içerken Amerika’ya kaç para ödersin.

Ve Amerika firmalarının ortakları seni yabancılarla birlikte soyarak, halkın alın terini, madenini, petrolünü onlara peşkeş çekerler. Sen istediğin gibi soy Türk ülkesini ve Türk halkını. Bana da biraz pay ver, derler.

Türkiye’de yabancıların kârı yüzde yüz dışarıya çıkartılabilir. Ve bu yalnız Türkiye’ye mahsus bir kanundur.

Dinle beni fakir fukara Türk halkı... Sana gerçekleri anlatıyorum. Ben senin yazarınım. Ben sana ve tarifle yalan söylemiyorum.

Yabancı kapitalist ülkeler fukara, ülkeleri soyarak zenginleşir ve işçilerini de zengin ederler. Bizim kapitalistler ise başka ülkeleri değil sadece Türkiye’yi soyarak zengin olurlar. Onun için sen, perişan yaşarsın, onlar zengin yaşar. Yabancı kapitalistlerin sömürgeleri kendi ülkelerinin dışındadır. Türk kapitalistlerinin sömürgesi kendi memleketlerinin içidir. Ve bu sömürücülüğü de yabancılarla ortak olarak yaparlar... Amerikan kapitalisti Alman kapitalistleriyle dünya pazarlarında ortak olur, sonra da kârlarını bölüşürler. Ama aynı Amerikan kapitalisti Türk kapitalistiyle sadece Türkiye’nin içinde ortak olur. Dünya pazarında ortak olmaz.

Bunlar bol paralar harcayarak girdikleri partilerle devlet yönetimini de ele geçirirler. Ortakları olan müteahhitlere, ithalatçılara, armatörlere devlet bütçesinden milyonlar dağıtır, devlet eliyle fertleri zengin ederler. Sonra da sana dönüp işte devletçilik budur, iflas etmektedir, derler. İnsanlar bir devleti yönetmek için değil soymak için başına geçerlerse elbette iflas eder.

Devlet fabrikalarında çalışan işçilerin getirdikleri milyonlar, birkaç yüz kişiye müteahhit avansı, ithalat olarak verilir.

Bunlar vergi de toplamazlar. Çünkü vergiyi kaçıranlar yine kendileri yahut ahbapları ve dostlarıdır. Onları onun için kontrol etmezler, edemezler.

Bütün bu dolaplardan, soygunlardan, haksızlıklardan kurtulmanın bir tek yolu vardır. O da bizzat senin Meclise girmendir.

İşçisi, köylüsü, küçük esnafı, zanaatçısı, şoförü, fakir fukarasıyla bizzat sen, yani Türk halkı sen, Meclise girip çoğunluğu sağladığın zaman bu çıkmazdan kurtulabilirsin. Başka hiçbir türlü bu madrabazlık bitmeyecektir.

Mademki Türk halkının çoğunluğu fakirdir. O zaman Mecliste de çoğunluk fıkaraları temsil edenlerin olmalıdır. Oysa şimdiye kadar daima para babaları, tefeciler, aracılar ve komisyoncular partilere bölünüp seni temsil ediyoruz diye Meclise girmiş ve kendi çıkarlarını yürütmek için çalışmışlardır.

- Onlar sana aşağılık duygusu aşılarlar:

- Sen cahilsin Meclise giremezsin, derler.

Meclis üniversite değildir, akademi değildir. Halk dertlerinin, halk ağzıyla söyleneceği yerdir. Sen Meclise girecek ve derdini söyleyeceksin. Devletin uzmanları, teknisyenleri senin dertlerine çare arayacak ve bulacak. Gerçek demokrasi böyle olur. Sen bizzat Meclise giremezsen, senin derdini senin namına kimse söylemez orada. Söylese şimdiye kadar söylerdi. Şu yukarda anlattığım soygunları kim söyledi bugüne kadar Mecliste? Soruyorum sana. Sade vaat, vaat, vaat... Onlar ne toprak dağıtır sana, ne kredi verir, ne tefeciliği önler.

Bizim bu konuşmalarımıza onlar tehlikeli ceryan demektedirler. Tehlikeli ceryandır. Ama kendi çıkarları için tehlikeli ceryandır. Onun için kızmaktadırlar bizlere. Meclise bizzat fıkara halkı sokmak istediğimiz için deliye dönmektedirler. Oyunlarının ortaya çıkacağını düşünmektedirler. Ve biz toplumcular, halkın gerçek dostlarından iki kişi dahi Meclise girse “iş” yürütemeyeceklerini bangır bangır bağırmaktadırlar...

Bizler olmasaydık ne ortaya petrollerden çalınan paralarımız çıkardı, ne Amerikalıların verdikleri kredilerle en pahalı fiyatlara kendi firmalarına ihale şartları koştukları...

Amerika parayı verir. Bu parayla benim firmalarıma şu fiyata şu işi yaptıracak bana borçlanacaksın. Ayrıca o firma yaptığı işe ortak olacak ve kazancını dışarı çıkaracak der. Bu düzeni yürütmek için Türkiye’de kendisini tutanlara avantalar sağlar ve hep birlikte seni soyarlar. Ereğli Demir Çelik Fabrikası böyle kurulmuştur.

Yağ fabrikaları, ilaç fabrikaları, gazoz fabrikaları böyle kurulmuştur.

Amerikan askerî yardımı da böyledir. On sekiz tümenimize yüz milyon verir. Oysa Türk askeri yerine Amerikan askeri beslese on sekiz tümene on milyar vermesi gerekecekti. On milyarlık gücü hem de başka ırktan yüz milyona çıkarı için ayakta tutmak. Ayda beş kâğıda gece gündüz fedai tutmaya benzer. Bunun da adı yardım olur.

Bir de Amerika’yla birçok gizli anlaşma vardır aramızda. Seni bir Amerikalı ezse, öldürse hakkını Türk mahkemelerinde kimse arayamaz.

Amerika’dan yana olan bir iktidar kendisini zor durumda hissederse Amerikan Askerî güçlerini yardıma çağırabilir. Ve Amerika’nın 35 milyon metre kare arazisi vardır Türk topraklarında... Oralara kimse giremez Türklerden.

Durum budur işte...

Sen artık düşün taşın... Ya şimdiye kadar verdiklerine yine ver oyunu ve sürün, Ya bütün adayları işçi, köylü, şoför, ırgat ve hayatını sana adamış toplumcu aydın olan İşçi Partisi’ne ver. Ve gör el mi yaman bey mi yaman... Sömürücüler mi yaman, yoksa gerçek halk çocukları mı?

Sana saygı, sana selam...

ÖNEMLİ NOT: TANIL BORA'NIN "DEMİREL" ADLI ÇOK DEĞERLİ KİTABINDAN DA ÇOK YARARLANDIM...KİTAP İLETİŞİM YAYINEVİ TARAFINDAN BASILDI...